27 Mart 2015 Cuma

"meczup"

  



Şehrin en yoğun caddesinde bir cafe.Bir dolu öğrenci şen şakrak eğlenmekte. Etrafta sonbahar kalıntısı yapraklar, sağa sola yalpalayarak dökülüyordu. Yeni eriyen karların ayakları buz eden soğukluğu, bir an cafe ye girmemi yöneltse de, vazgeçiyorum. Karların olmadığı caddelerden ağır ağır ilerleyerek yürüyorum. Caddelerin seslerini kulaklarıma kapatıyorum. Yeni doğmuş bir bebek sesiyle irkiliyorum yol boyunca. Camlar sıkıca kapalı, perdeler birer duvarı andırıyor. Dışarı da tek tük insanlar hızlıca gözümüm önünden geciyor, soğuğa bile aldırış etmiyorlardı. Ağızlarından çıkan sigara dumanı ve nem birbirine karışmıştı. İnsanın üzerine yapışan kar taneleri, dakikalar geçtikce üzerimde küçük birer tepecikler oluşturmaya başlamıştı. Yol boyunca ilerlemeyi devam ediyorum, meyhane duvarları çarpıyor gözüme. Sıvası dökülmüş, paslı bir gece tadı veriyor insanın burun süzmelerine. Kireç tortuları tahta kahverengi ahşap tapanlara dökülmüş, yere atılmış sigara izmaritleriyle ayrı bir ahenk oluşturmuştu. O dakika sarhoş olmak geçiyor içimden, hayallerden en güzeli bu civardan gecenlerde olduğunu biliyorum. İçeriye gözüm ilişiyor farkında olmadan, bir masa etrafına toplanmış dört kişi içmekten mest olmuş halleri gözüme çarpıyor. Bir kemancı masadaki kadınlardan birine bakıp, en güzel melodilerden bir demet sunuyordu kulaklara. Bunu sadece kendisi bile  farkında değildi oysa. Ne kadar izledim tam bilmiyorum; ama akşam olmak üzereydi. Güneşin el değmeden yaydığı ışık süzmeleri, yüz çeviriyordu bu sokak aralarına. Herkes ciddileşmiş evlerine dönme telaşında, ara sıra akmayan trafiğe küfretmekle meşguldü.İşte tam o sırada görmüştüm onu.  Meyhanenin kirli camları arasından görebiliyordum . Kimi mi? Mahallenin delisini..


Kimsenin derdi tasasını düşünmeden o masadan bu masaya sürükleniyordu. O sırada kimsenin ilgi göstermemesi, nedense bana onun sevildiğini düşündürtmüştü. Aşınmış gri renkte bir ceket, yarım ayakkabı denilecek derece, çöpten yürüttüğü izlenimi veren bir kundura, yüzünde ise kimden aldığı belli olmayan ağır bir gülümseme vardı. Gözlerindeki o kırık mutluluk halleri, onun için ekmek kadar değerliydi. Ellerini bazen akıl almaz noktalara götürüyor, aynı hızda yüzüne indirilen bir tokat sesiyle kendine geliyordu. Kahkahayı bastığında ortam bir anda şenlenir, etraf ona yapılan aşağılayıcı sözden geçilmez, herkes gülmeye devam ederdi. Bu durumda olan olayları ve sözleri kimsenin duyması umurlarında değildi. Şaç ve sakallarında oluşan belirgin bütüleşme, onun deli olduğunu göstermiyordu; ancak herkesin ona Sakallı Deli Hasan demelerinde bir kusur aramıyordu. Yüzündeki mutluluğu anlatmak için '' İhtişam'' kelimesiyle durumu özetlesemde, bu durumda - hem de meyhanenin önünde - iltifatı ziyan etmek istemedim.Ellerini  Yeni yetme bir gelinin, düğmelerini açarken ki inceliğinde hareket ettiriyordu Deli Hasan. 

Bilinen tek gerçek meyhanenin en suskun anının üç beş dakika da gizli olduğuydu. Fare tıkırtıları son akşamcıların onlara ikram edeceği fıstık taneleri için savaşa tutulmuşlardı. Rüzgarın uğultusu üç dakıkayı bir anda bozmaktan geri durmadı. Bu sessizliği deli hasan'ın keskin şahin gözleriyle, buğulu camın arasından beni görmesi bozmuş ; içime bir ürperti oturmuştu.

O net bakıştan sonra ne yapacağımı bilemedim. Ellerimi cebimden cıkarıp buğulu camı silme teşebbüsüne giriştim, olmadı.. Penaltı atışında bir kaleci nasıl aklından köşeleri gecirise; bende tüm meyhane köşelerini gözlerimin önünden geçirmiştim, olmadı..  Deli hasan bir anda yerinden fırlayarak üzerime doğru yürüyüşe geçmişken, neden elinde silah ya da keskin bir alet yokken ona katilmiş gibi baktığıma anlamaya çalışıyordum. Dünya daki en zararsız insanlardan biri olduğunu bilmemize rağmen, bu korku nasılda içimize deli gibi kemiriyordu. Etrafta ve yanımdan gecen insanların bakışları bir anda deli hasan ve benim üzerime çevrilmişti. O anda herkes kimin deli olduğunu tahlil etmek istercesine ikimize bakıyorlardı. Hızlı bir adım atarak onlarla birlikte yürümek istesem de bir türlü yapamamıştım. Bu gecen süre zarfında zaten deli hasan çoktan yanımda belirivermişti. Ne konuşacak - ya da konuşacak mı - diye düşünürken o kadar hassas ve sevecenlikte bir ses duyuldu ki, bu senin ondan geldiğini ilk anda inanamadım ve kimin deli olduğunu kendime sormaktan da geri durmamıştım. Yanıma yaklaşarak: 

- '' Beraber oyun oynayalım mı? ''

Bu soruyu duyduğumda başta cevap beklemez diye düşünmüştüm. Bu düşüncem gözlerimle ve vücut dilimle olanları sokaktan gecenleri açıklama süresiyle eşdeğerdi. Biraz dikkatle gözlerine baktığımda, benden cevap beklediğini anlamıştım.Onu oyalamak ya da kalbini kırmak istemiyordum. Gözümle ayaklarını süzerek kar yogunluğunun arttığını görebiliyor, bende onun anlayabileği ancak onun kadar net olmayan bir duyguyla cevap vermiştim: 

- '' Tabi ki oynayabiliriz! İstersen saklambaç oynayalım?'' dedikten sonra agzının kenarlarından çıkan sevinç nidaları onun hoşnutluk derecesine belli ediyordu. Bu beni başta mutlu etmesine rağmen, sevincimi uzatmak istemeden sözlerime devam etmiştim.

- '' Şimdi gözlerinle ellerinle kapat ve meyhane duvarının yanında, ona kadar saymayı başla'' dedim. '' Sakın gözlerini acıp da beni aldatmaya kalkma ''  diye de uyarmıştım..

Deli hasan dediklerimi yapmak için kireçleri dökülmüş ve izmaritlerle dolu duvarın önüne heyecanla geçip, mutluluk dolu bir ifadeyle elleriyle gözlerini kapatıp saymaya başlamıştı.

- biirr ,  ikii,  üüüç, dööörtt, beş, alllttıı, yedi, sekiizz, dokuzz ve on!!

Ben ise çoktan bastıran karanlık içinde, duraktaki otobüse binip kaybolmuştum.


İBRAHİM DEMİRÖZ // MECZUP
 26 - 03-2015 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

3 Cisim Problemi

  yeniden