1 Ocak 2016 Cuma

Raydan Çıkan Masumiyet

Kendimi siradan bir sabahin koynuna birakiyorum. Bu bana icimdeki ucurumlardan asagiya sarkmami sebeb oluyor. Gozlerimi de pesi sira, bu da yetmezmis gibi dusuncelerimide pesinden boca ediyorum. Saat sabahin taze isiklarinin tenime nufuz ettigi zaman araligi... Mutfakta oglumun kahvalti yaparken izledigi cizgi film sesini duyuyorum. Gunun kaliplasmis ritueline yapmis olmanin rahatligiyla bende ogluma ortak oluyorum. Kahvalti masasinda henuz okula yeni baslayan, daha da otesini hayal kurarak hayat sartlarinin zorlugunu ustunde hissetmeye ramak kalmis bir cocuk yetistigini goruyorum.

Yari catal gürültüsü, yari konusma rutinimizden sonra karnimizin doydugunu hissediyorum. Oglum, heyecanli bir sekilde gozlerimin icinde kayboluyor; ben de oglumun gozbebegi cukurluklarinda babasi oldugunu dusundugum ahmeti goruyorum. Bugun ahmetin yanina gidecegimizi kahvaltimi hizli ve heyecanli yapmam ele veriyor. Ayda bir acik goruse gitme hakkimizin oldugunu dilim dondugunce ona anlatiyorum. Oglum selim de kelimelerin anlamlarini ve kurallarin anlamsizligini dusunerek direk sonuca odaklaniyor. " gidiyoruz!!" diye bir ciglik atip masadan apar topar kalkmasi ve üzerine giyinme telasina kapilmasi bir oluyordu. Ben ise oturduğum yerde kalakalmistim... Dusuncelerim coktan yola çıkmış olacak ki kendimi bir anda ayakta buluyorum. Bir kac tabagin yerlerini sari yemek masasinin uzerinde gereksiz oynattiktan sonra aldigim yere tekrardan geri birakiyorum.. Uzerimde bir urperti, cezaevine girmesi gereken kisinin ben olmam gerektigini düşünüyorum. Gozlerimi pencereden gunese cevirmemle, goz kapaklatimi kapatmam bir oluyor. " insan en çok vicdanının sesini gormezden gelmek istiyor" diye içimden kendimi teselli ediyorum. Derin bir nefes alip lavaboya yoneliyorum, yarisi su dolu bardagi icip icmeme kararsizligini agzima bir yudum su alip yutmayarak percinliyorum.


Iyi bir anne oldugum pek soylenemez biliyorum. Ozellikle otuzlarimin ortasina dogru geldigimde bunu anlamis olmam benim icin biraz can sıkıcı oldugunu dusunuyorum. Ne de olsa kocami aldattim ve kefaretini esim hapse girerek; ben ise icimdeki gorunmeyen duvarlara kendimi hapsederek cezamı çektiğimi dusunuyorum. En kotusu de toplumsal cezalardi. Yeteri kadar caydirici baska hicbir ceza bu kadar etkili olamazdı. Sokaga ciktigimda üzerime çevrilen bakislarin keskinliginden ne kadar kalin bir zırh giysemde kurtulamayacagimi biliyordum. Ben de onlarin gozlerine hos gelmeye calisarak ruhlarini oksamaya tercih etmistim. Bana ulasmak isteyip de ulasamamalari onları ne kadar cildirttiginin farkindaydim. Ne de olsa o kadar yaftayi yemek bosa harcanmamaliydi, hakkini vermeliydim.


Oglum selimin aniden mutfaga girerek : " ben hazirim anne, artik cikabiliriz" sozuyle bir anda irkilmistim. Uzerimi nereden yapistigi belli olmayan ağırlığı attim, yüzümü gülüşumle örterek oglumu kucagima aldim, yanaklarindan öptüm. "Peki bende simdi hazirlaniyorum bebegim" diyerek yatak odasinin yolunu tuttum.


Nasil hazirlanmaliydim karar veremedim. Ahmet sekiz aydir iceride yatarken her görüşme günü gelip ayni telasa kapildigimda, hic degismeksizin ayni ruh haline burunuyordum. Düğüne gidermis gibi hazirlanmak istediysemde hos bir davranis olmayacagini karar kildim. Daha sonra guzel giyinerek kocamin : " icerde yattigima degiyorsun be surttuk" diye ic gecirmesini istedim. Dolaptan parlak  kirmizi elbisemi ve siyah topuklu ayakkabılarımi cikarttim. Saat ona geliyordu, ne kadar da hizli haraket ediyordu akrep ve yelkovan...siyah saclarimi topladim, rujumu ve parfümü de tamamlayip hazir oldugumu hissettim. Aynaya bakip : " Hic degismeyeceksin nermin" diyerek yüzümde olusan yarı tebessümü de aynada bırakarak oglumun yanina gectim. " hadi cikalim selim, beklenen vakit geldi" deyip oglumun ellerinden tutarak kapinin esigine geldim. Icerde biri kalmis gibi aynadaki tebessumu de salona atarak kapiyi kilitleyip kendimizi dogruca lanet olasica sokaga attik...


Beni yakip kavuran dusuncelerim mi yoksa gunesin bogucu sicakligi mi tam kestirememistim. Ev ile taksi duragi arasindaki mesafe benim icin sirat koprusu veya podyum da olmak gibi bir seydi.  Insanlarin üzerimde biraktigi özel bakislarini hissetmeye basladigimda selimin ellerinden daha sıkı kavradigimi fark ettim. Hemen yakinimda beliren sessiz bir kose fark edip nefes alma gereksinimi hissetmistim. Omzumdaki cantanin gittikce agirlastigini, pazar dönüşü kadinlarin ellerindeki meyve posetlerini görünce anladim. " gozlerinden anilar tasan kadinlar" diye ic cekerek selam verdim kadinlara.tabi ki almadilar selami mi... Kendimde ne kadar bela bulduysam bu sokak aralarinda kesfetmistim! Farkindaydim bunun.. Ahmet bile soylerdi : " Tanimsizligin ancak sokak aralarinda yürürken belli oluyor, nermin." demisti bir keresinde. Bazen elime gecmeyen bir mektubun huzursuzlugunu yasadigim oluyordu. Sadece o mektubun sahibini merak ediyor; ve bunu yoldan gecen herhangi birinin nefes araliklari arasinda düşüncelerine kilitleyip gidiyordum. Bir akinti cikmasini diledim, beni hizlica duraga suruklemesini, sürüklemekte kalmayip dogrucaAhmetin kaldigi cezaevine ulastirmasini diledim. Yapmis oldugum dua kabul olmus olacak ki hicbir soze karismadan - ya da zorunlu duyamazlik da denilebilir -  duragin dibinde bitiverdim. " hazirim ben hakan, hadi götür bizi akintinin son demine dogru" dememe ragmen hakan : " anlamadim nermin?! " diye cevap verince bende : " ahmetin yanina gidiyorum" sozu sessiz, berrak ve seffaf bir sekilde cikivermisti.  Selim ve ben arka koltuga aturmamizla hakanin amansiz hareketi bir olmustu. Yaklasik yarim saatlik bol sarsintili ve hulyali bir yolculuktan sonra taksinin ani, sert ve amacsal bir fren sesiyle gozlerimi onumdeki camdan, arabanin dikiz aynasina cevirmem bir olmustu. Hakanin: geldik nermin, beklememi ister misin? " sorusuna " hayir, bekleme don sen... Biz yolunu buluruz gelmesinin" diyerek arabadan hizlica indim. Bu kez selimin elini tutmayarak kendimi ceki duzen vermeye basladim. Giristeki guvenlik sorgusundan sonra kendi icimdeki demirleri gecici olarak kaldirarak gerceklerle yuzlesmeye basladim. Ara sira oglumun heyecanli ve merakli sorularini hizlica , anlamsizca cevaplar vererek gecistiryordum. Saatin ogleye yaklastigini bekleme odasina gectigimde fark ettim. Bu ahmetle üçüncü buluşmamız olacak, muhtemelen de son gorusmemiz .. Hissediyordum bunu.. Benim animsamam gereken duygular vardi, orda yasayip onlari ceki duzen vermeliydim. Ahmetin bekleme salonuna gelmesiyle ogluna sarilmasi bir oldu.onu öpüp koklamasi, dokunmasi, ellerini saclarinda gezdirmesi elimde olmadan heyecana kapilmama sebeb olmustu. Benimle goz göze gelmekten kacinarak tum sevgi yoğunluğunu ogluna yöneltiyordu.


Bir çiçeğin dibine bakarken yasadigim yoğunluğu, kocamin operken cikardigi sesden alabiliyordum. Amansiz bir seydi. Kimiltisizca bekleyen sakin bir gerçeği bir anda soyleyiverdim. " bir daha buraya gelmeyecegim Ahmet, bil istedim. Cocugu da annene bırakırım.." diye bir cirpida soyleyiverdim. Sadece " peki, ne istersen onu yap. Her zaman ki gibi" diyerek yarim bir tebessüm birakmisti ahmet.

Kendi hikayemi kendim yazacaktim. Ben bile kendime bir hikaye sakladigima supheliydim oysa. Çektim gittim oradan, birgün kendimden bile gidecektim, tamamen kendimden gectigimde; ozumu bulacaktim. Bugün bunu hissetmistim, ardima dahi bakmadim.


İbrahim Demiroz// Raydan Çıkan Masumiyet.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder