26 Ağustos 2015 Çarşamba

Mantığın Mantıksızlığı ve Yakarış... ( 1 )

İnsan neden yaşar?

Hangi düşünce yapısı bireyin toplumsal yaşayışından bireysel özgürlüğüne dönüşür?

Bu yazıyı ele alış biçimim diğerlerinden farklı olacağı için şimdiden okuyucularımdan özür diler ve beni affetmelerini dilerim. Yazmak , gerçekleri kıvırmadan yazmak zor zanaat amenna. Buna ne kimsenin sözü olalabilir; ne de eleştirilebilir. Yapılan her adım bir tercih gidilen her yol birer amaca dayalı olması istenir insanoğlundan. Buna ne şüphe! Üçlemler dörtlemler ve beşlemler oluşturuyor insanoğlu yaşamı boyunca. oysa aslında basit bir yaşam bekleyen Tanrı ne değiştirmek istedi de karmaşıklartırdı insanların hayatını? 

Çok basit bir soru. Neden karmaşık hayatlarda yaşamayı istiyoruz? Bu bize ne kazandırıyor da Tanrı katınta kutsallaşıyoruz. iç mağrurluk deyimini ulaşmaya çalışırken hangi nefsani duygular sarmalında kaldığımızın farkındayız, değil mi okuyucu? Girişi pek fazla uzatıp kafa bulanıklığına sebep olmak istemem - zaten yeterince var- bazı gerçekleri de değinmeden geçemiyorum/ geçemeyeceğim.


İnsanın derdi , kaosu genellikle ikilemlerle yüz yüze geldiğinde başlıyor. Çoklu seçenekler yormuyor da ikilemler insanı fena çarpıyor. yol ayrımı misali. sonucunu/ ötesini göremediğin bir durum hakkında karar vermek ne kadar acı olsa gerek! Açalım biraz ; seçenekler yokmu, ahh!! nazıl bir ızdıraptır gerçekten, nasıl bir can çekişme ve nasıl bir kıvranma.. İnsan kendi istediği bir durum/ olgu/ yaşayış/ felsefe gibi ilkeler peşinde koşarken bir bakmışsın ki hopp çelişkiler sarmalının içinde buluvermissin kendini. Sonra çık çıkabilirsen tabi.


Sarkaçın bir ucundan bir ucuna gelip gidişini seyreder gibidir ikilemler arasındaki yolculuğumuz. Heyecan katar hayatımıza, iyi ki de varlar.İnsan kafasını kendisi bulandırır aslında belki farkındadır; belki de değildir bu ınsanın kişisel deneyimlerinden başlayan bir süreçtir. Bulanıklığın temel kaynagı ise lanet olası '' Akıl'' dır. Aklın mantıksızlığı. olaylara / olgulara mantığın, aklın yetmeyişi, yetemeyişidir. çözümsüzlük daim. Oyun oynanır, hedefler gerçekleştirilir. amaç belli noktaya kadar yürütülür ve karar verme aşamasında ortaya çıkan o mantığın mantıksızlı... Başta söylediğim soruyu dönersek o zaman : 

İnsan neden yaşar?

Duygunun düşünceyle harmanlandığı yerde insanın yaşama gayesi kaç denklem üzerinde oluşur. Ne belirler bu gayeleri ?? Sorular tükenmez, cevaplar çok sadece. Akıl hangisini esas alacak, neye göre karar verecek , neden çekinip neye bağlanacak. Her çiçekten bal almak bir tercih midir, yeteneğin elveriyorsa bunu yapmak doğru mudur? Sorular içinde soru sormak bizi cevaba yönlerdirebilir mi?!

Etkiye tepki arasında kritik bir boşluk vardır , tepkimizi seçme güçümüz bir boşlukta durarak bize zarar verir. eyleme / uygulamaya yani davranışa dökülmek ister. Özgürlüğümüzü bu belirleyecektir aslında, yapacaklar listesine yazılıpta unutulan mutfak listesi gibi kalbimiz de haberimiz yokmuş..


Konuyu biraz daha özele indirgeyip ve sertleştirerek devam edelim...

Tanrı neden insanları büyük sınavlara tabi tutar? Kendisine karşı özeleştiriden muhaf tutması insanlığın üzerine bu adi sorumluluğu atmakla kurtarabileceğini mi zannediyor. Ya da şöyle diyelim : yukardan bakınca çok mu tatlı görünüyor insanoğlu, eğlenceli olabiliyoruz kendisine karşı? gönderdiğin canlılar gereğini yaptığından dolayı şeytanını geriye çağırmak hiç aklından geçti mi? 

Bence geçmeli.. gereğinden fazla şeytanlaştırılmış insanoğluna , yeterince ödün vermen zaten tam bir safsata. '' Şeytanlaşmış kişilerin şerrinden Allaha sığınırım '' ayetini   hangi olay durumunda indirdiysen, haklılığı her daim devam ediyor. Eğlenceli değil mi, evet evet eğlenceli..

Aklımızla yapamadığımız kararları, bir seçimle duygu ve sezgimizle aslında çoktan yapmışızdır. Onca yıl yaşadığımız kararsızlığımız sürüp gider ve seçimimizi yaşarız.

Oysa vazgeçmek gerçekten güç isteyen bir seçimdir. İnsan yorulduğu için değil, sıkıldığı için hiç değil, başka seçimler yaparak kendi versiyonunu güncellemek istediği için kararlar alır ve uygular. Tek şart bekler gerçek.. Kefareti ödemeye hazır mısın? Doygunluğuna ulaşabildin mi? vazgeçmek/ vazgeçiş bir yenilgi degildir. İnsan vazgecer sadece. Bütün cümleleri '' Hayır '' ile başlayan insan ne büyük bir israf. Hayat seçimlerimiz üzerine ödediğimiz ya da ödeyeceğimiz bedeller ve kefaretler üzerine kurulu. En sevdiğim kelimelerden biri olan '' Düşmüşlüğün gizi '' bunun için her zaman önemlidir nazarımda. 


Hayat bir yanılgı silsilesi ve karşılaştığımız problemleri çözme süreci. Sorunlar, sorumluluklar bizim davranış şekillendirmesine sebeb olur. Davranış ve sorumluluk madalyonun iki yüzü..


Zihin şeyleri aklın ölçüsünden değil de  hayal ve tasavvur etme biçimi onun ayrı geçirgen bir yapı oluşturduğunu söyler Sipinoza. Hatta aynı zihin ve beden bile farklı zamanlarda aynı objeden farklı bir şekilde etkilenebilir. Bu da hayaller ve gerçekler arasındaki makas aralığımızın ne kadar geniş olduğunu ; hayal kırıklığımızın ne kadar buyük olduğunun doğal göstergesi olarak karşımıza çıkmasına sebeb olur. 

Konuyu biraz dağıttık farkındayım ve tekrar özür dilerim. içimizde ki betimlemelerin oluşturduğu dalgalar bazen yıkıcı etki oluşturabilir , bunu uzaklaştırma çabasına girişmek nafile.. Kabullenip hayatımıza devam etmek ya da bas basa kaldığımızda derin sızımızı yaşamaktan başka bir secenek kalmıyor..


Sözümüzü Krzysztop Kieslowski nin çektiği '' veronique ' nın ikili yaşamı '' nda geçen cümleyle bitirelim :  '' Yalnız olmadığı hissediyorum '' der veronique . ve devam eder : '' Bütün hayatım boyunca aynı anda iki yerde olduğumu hissettim.. Burası başka kim bilir diğeri hangi yerde ''  


Devam edeceğiz....




                                                    İBRAHİM DEMİRÖZ //   Mantığın Mantıksızlığı ve Yakarış... ( 1 ) 







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

3 Cisim Problemi

  yeniden