7 Ağustos 2015 Cuma

Bir Ankara Sabahı

Her balkon aynı tat da mıydı, hiç bilmiyorum. Ya da kaçıncı sabahlayışımdı bu doğmayan güneşin altında hatırlamıyorum. Elimde ne idüğü belirsiz bir çay tabağı. Sahi bardağı olması gerekmiyor muydu bunun?! Zorlu bir dağa tırmanıp keyfi kaçan bir mutluluk yaşıyordum şu an da. Azize ruhlu biri içerde yatarken; ben çoktan ruhumu uyandırmıştım bile.Bir Ankara sabahını hiçbir mekan/ zaman ile karşılaştırılmayacağını o sabah anlamıştım. Akşamdan kalma mıydım, sanırım bunun cevabını '' evet'' demekten başka bir seçenek yoktu. Duvardaki saatin/ saniyenin her tik tak sesi beni yıllar öncesine götürüyordu. Mekan algım fiziki bir dönüşümden çok içsel bir yolculuktan öteye geçiremiyor/ geçirmiyordu. Ne çabuk akıyordu zaman, yıllar öncesinde geldiğim bu evde bu kez farklı duygular sarmıştı, balkondaki eflatun renkli nergis çiçekleri. Ayağıma uzattığımda yoldan gecen insanların sesleri dikkatimi çekmişti.En tatlı sese odaklanıp duraksadım bir anda. Aşağıya baktım, karınca sürüsü gibiydi etraf, parmağımda tuttuğum ve bitmeye yüz tutmuş sigarayı savurdum üzerlerine. Benim için sinek ilacı gibiydi bu hareketim.


Bir an salona döndüm, bardağını unuttuğum tabağı eşleştirmenin makul olacağını düşündüm. Bardağı nerede bıraktığımı hatırlamaya çalışırken, içerden sanemin sesini duydum.Saat sabahın beşiydi ve bu saatte uyanması; sokaktan geçen seyyar satıcının sesiyle karıştı. Tercihimi yaptım, bardağı alıp tekrar balkona döndüm. Şehir gün doğumlarında hep denize bakarken aldığım mutluluğu vermesi için epey çabaladım, ama olmadı. Yine hüsran akıyordu saçlarımdan, ayaklarım nasıl da benden habersiz yok olmuşlardı. Kaçıncı gelişimdi bu eve? Ya bu balkona hiç çıkmış mıydım? Kaç gündür, kaç saattir burdaydım! inanın hiçbirini hatırlamıyordum. Ya da ben bu evde önceden yaşamış olabilir miydim!? Tüm düşüncelerim birer birer vurgun yiyordu. Hepside zihnimin hiç olmadık yerlerinden cevaplar vermekle meşguldü. Ben ise hiçbirini dinlememiştim ; dinlemekte istemiyordum. Çürük bir aşk kokusu içimi işliyordu.Yatak odasından salona, salondan yanıma gelerek balkonda bekleşiyordu. Elimdeki bardağı masaya bıraktım, sigara çoktan bitmişti. İyice gerildim oturduğum sandalye de. Sesleri duydum; vücudumdan mı yoksa oturduğum kahverengi bir  sandalyeden mi geldiğini bilmeden. Beynimin tüm odacıklarını peynir kırıntıları bırakmıştım, fare kapanını da hemen yanına... Huzurluydum artık..


Kalkma vaktinin geldiğini hissedip kendi kendime '' Hadi zamanı geldi Selim''  diye iç geçirerek doğrulmaya başlıyorum oturduğum sandalyeden. Bitmeyen ve soğuttuğum çayı da nergis saksısının içine boca etmeyi de unutmuyordum. Ayağa kalktığımda kafamın kaç milyon olduğunu kullanmadığım matematik terimleriyle hesaplama işine girişiyorum, sonra vazgeçip meyhane ortamına döndürüyorum bulunduğum yeri. Rujlu rakı bardakları, üzerimi sinmiş ağır bahar parfümünü silkeliyorum. '' ikisi de yapışmış, çıkmıyor meretler'' diyerek sitem ediyorum. Tenimin sadece sigara kokmasını arzuladığım zamanları yaşıyorum. '' Sanem uyanmış mıdır? '' diye kendime soruyorum ; kendime sormaktansa kendisine sormayı düşünerek salondan yüksek olmayan bir sesle sesleniyorum.. '' Uyandın mı?! '' cevap bekliyorum. Dışarıdan gelen gürültüden ve kafamın içindeki seslerden  Sanem ' in ne dediğini duyamıyorum. Bir anda bir güruh zuhur ediyor kalbime, ellerinden tutup kaldırıyorum kalbimdekileri. Tuhaftır, bir anda kendimi okyanusun ortasında çığlık atarken buluyorum. Okyanusun ortasında hiçbir şeyin bana zarar veremeyeceğini düşünerek dalıyorum en dibe. Bir balıkçı kızı hayal etmişimdir hep, belki ondandır bu dalmalarım bilemiyorum...

                                                                                   ( DEVAM EDECEK...)

                        
                                                           İBRAHİM DEMİRÖZ/// BİR ANKARA SABAHI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

3 Cisim Problemi

  yeniden