1 Haziran 2015 Pazartesi

LEGO HAYATLAR... [ ÖYKÜ]

  





+ Alo
- Nerdesin?
+ Evedeyim, sen?
- Yoldayım. İyi misin?
+ (...)
- Beş dakikaya ordayım..
+ peki...

Uzun bir ögleden sonra olacagı her durumdan belli oluyordu. Adımları mı sık atma telaşından  mıdır bilinmez ; yorulduğumu hissetmiştim. Yol boyunca aklımdan gecen kelimeleri, karşılaştığım insanlara dağıtıyordum. Kapıya gelinceye kadar ne heybemde yeterince kelime, ne de ciğerlerimde nefes kırıntısının kalmadığını fark ettim. Zili çalıp / çalmama arasında gecen süre yol boyunca harcadığım enerjiden daha fazlasını kullanmama sebeb olmuştu. 

Zili çaldım, kapının o ara açık olduğunu görmem, tebessüm etmemten öteye başka bir duygu hissettirmişti. Seher vakti zili basıp kaçmalarım aklıma gelmişken, merdivenleri çıkmışım. Bir anda onu karşımda görünce ağzımdan çıkan sözleri hatırlamıyorum! Onun güldüğünü görünce pek de anlamsız konuşmadığı mı düşündüm.


+ Hoş geldin, beş dakıka demiştin!?
-  Ne kadar oldu ki, hızlı da gelmiştim!
+ yirmi dakika
-  Hımm..
+  Gel içeri, buyur.
- Her geldiğimde evi oda parfümüne boğmak zorunda mısın,nefes almayı denesen diyorum.. Cam mesela açılabiliyor, biliyorsun değil mi?
+  Çok komik!!
-  Sayemde ev toplanıyor sanırım, en son oturduğumuz sandalye bile aynı yerinde duruyor..
+  Yediğimiz son yemekten sonra bir daha dokunmadım.
- Bu konuyu konuşmuştuk, hala mı aynı konu?
+ Evet ne yapabilirim, benim hatam değil, değil mi?
-  Bilmem...


Absürt bir karşılaşmaydı zehra ile buluşmamız. Öyle ulu orta denk gelecek bir karşılaşma olsa, ''öp başına koy'' kıvamında olması için neleri vermezdim. Eskimiş bir buruşuk kağıttan yapmış olduğu ''uçakvari şeklindeki eserininin'' ucuramaması ; yan tarafta ki uçurtma sevdası çocukların mutluluklarını gölgeliyordu uzaktan bakınca.
Birkaç dakika onu seyrettikten sonraki çaresizliğine daha fazla dayanamadım ; yanına gitmeyi karar verdim. Yoksa çıldırtıcı derece de kendini hırpalıyordu , ya da bana öyle geldi, bilmiyorum.


-  Pilot olma hayali için fazla geç kalmadın mı?
+  Anlamadım!
-  Elinizdeki şekle diyorum, uçak olmalı. Kusura bakmayın hareketlerinizden başka bir sey olmasını dilerdim, hoş görün beni.
+  Aaa !! Evet. Küçüklükten beri yapabildiğim tek eser, o da malum göründüğü gibi işte.


Biz konuşurken çocuklar uçurtma eğlencelerine ara vermişlerdi. Gözlerini iki yana çeviren cocuklar, dikkatlerini nereye vermeleri gerektiğini : '' En yüksek benim ki şu anda, bak bakk!! ''  nidalarıyla uçurtmaya yönelmişti. Biz ise yere cakılmaktan bitap düşmüş uçağı inceliyorduk anlamsızca.


                                                                  *  *  * 


-  Sigara içen bir kızın piyano çalması sence de ilginç degil mi?
+  Bunu bana soran ilk sen değilsin, odanın her tarafına sigara dumanına boğup, piyano notalarıyla nötr ' lüyorum  sanırım. Elimde ne kalıyor dersen, yorgun parmaklar ve beni küfre boğan müzmin bekar  Handan hanım.
-  Anlıyorum seni - aslında anlamıyordum -  ev arkadaşının da komsun gibi düşündüğüne eminim ; çünkü gerçekten berbat çalıyorsun! 
+  Ciddi misin? ( yüzündeki şaşkınlık ifadesinin tadı görülmeliydi)
-  Şaka tabi, güzel çalıyorsun.
+  Ciddi misin!
-  ( ... )
+ İstersen akşam çalabirim sana, ev arkadaşım bugün geleyemeyecegini söyledi.
-  Yani?
+  Bu akşam burda kalabilir misin?
-  Çalmayı öğretirsen, evet.

Beş dakikalık yolu yirmi dakika da gelebilen ben; akşamın nasıl geçtiğini, handan hanımın duygularıyla eş değer hislere sahiptik, O derece etkilenmiştim o geceden. Belkıs ' ın o ulu zenginliğinden vazgeçişiydi ; bende ki o Süleymanlık tavırları. 

Sabah olduğunda yemek masasının üzerine sevdiği cevizli kek tarifinin  notlarını yazıp iliştirdim. Kapıyı yavaşça çekip çıkarken, komşuları Handan Hanımı istemeden de olsa selam verdim. Yolumu devam ederken elimdeki kağıttan yaptığım uçağı , hızlıca savurdum gökyüzüne. Gözden kaybolana kadar seyrettim


                                                                                       İBRAHİM DEMİRÖZ // LEGO HAYATLAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder