9 Ocak 2015 Cuma

On Bin Nefes...

  


Hastane odasında yatmaktan öteye geçememesi onun için bir ızdıraptan başka bir şey değildi.Hareket etmeyi çalışması, kardesi sude' nin net yüz ifadesini takınmasıyla son bulmuştu. Sadece oğlunu görmek istemişti Handan.Başındaki doktorları görmenin yerini oğlunun sureti olması için neler vermezdi.Sudenin inatçı tavrı handanın çığlığıyla kırılmıştı:

- ''Çocuğumu gösterin bana! Yoksa burada ne olup bittiğini anlamadığımı mı sanıyorsunuz'' dedi.yatağından var gücüyle birlikte doğrulmak istedi.
Hastane odası gereğinden fazla soğuktu.Bu tamamen onun tenine vuran ayazdan  kaynaklı olmadığını oda biliyordu.Eylül ayının bu derece soğuk olduğunu el parmaklarına dokundurduğu kristal bardaktan anlayabiliyordu.Oda da kendinden başka iki yatak daha olmasına rağmen, yalnız yatıyor olmasına başta ilgiye yormuştu.Etrafındaki telaştan hiçte böyle olmadığını anlaşabiliyordu.

Handan' ın çocuğu olmuyordu.Yaşının 38 olduğunu hissettiğinde bazı gerçeklerle yüzleşmesi ve riskler alması gerektiğini o an anlamıştı.Yeni doğum yapmış lohusa kadınlarının ''Al Basması'' mitolojisine bile razıydı artık.Yeter ki çoc kızuğu olsun, nefesi nefesinde dans etsin, kurduğu muzip hayalleri bebeğiyle birlikte uygulamaktan başka bir şey düşünmüyordu.Allah da yıllardır yapılan duaları kabul etmiş; yıllardır rabbine olan sitemlerini duymuş, ona bir erkek bebeği vermişti.Mücadelesiyle birlikte hem de..Mücadele hiç de uzak olmayan bir terimdi Handan için.onun için kotarılmış bir hayat olarak görüyordu yaşamı.Farklı bir mücadeleydi onun yaptıkları, sadece kendinin duyup görebildiği.Bilmiyordu.Bilemezdi.Etrafındaki herkes nereye kaybolmuştu? hiç bir anlam veremiyordu bu olanları. Sevinmesine bile mücadele ruhu eklemişlerdi bu hayatta.odaya bir karanlık mı çökmüştü, neden hiç bir şey gözlerine temas etmiyordu. Farklı bir yerde değildi sanırım. Uyuyor muydu, rüya mıydı yoksa bunlar. Başka bir dünya da yaşıyordu da olanları mı göremiyordu. Anlam veremiyordu hiç bir seye.
- ''Çocuğu mu diyorum doktor bey''?! Hiç ses yoktu.Ölmüş olmalıdı.Sadece kendisinin yaşadığını sanıp hayaller mi kuruyordu kafasında.Bilemiyordu.Parmakları donmaya başlamıştı, bu sadece buz tutmuş kristal bir bardakla açıklanamazdı.Bu şekildee olması hiç de hoş değildi. sesine dair kuşkular belirmeye başlamıştı yavaş yavaş. Etrafta ağlayan bir ses duymayı ne çok istemişti şimdi.Hiç susmadan ağlayan bebekler.ahh!! İçini sızlatan ve dinginleştiren...

                                                                       *    *     *


[Derler ki Allah ( c.c) meleği aracılığıyla, birinin canını alırsa; insanlar meleği suçlayamazlarmış.Mutlaka, '' Takdir-i İlahi buymuş'' , ''Allah sevdiğini yanına alır'', ya da '' böyle gecelerde dışarı çıkmasaydı başına bu gelmezdi'' gibi düşüncelerle meleğinin sorumluluğunu azaltırmış...Adını Azrail koyduğu meleği Rabbi hep bir sıcak ve müzmin bakarmış.]

Alıştım artık, kimleri gördüm son nefeslerinde, canları nasıl da yanmakta.Annelerinden ayırdığım kaçıncı çocuk bu.Canım da yanmıyor artık.Benim görevim bu, insanlar beni pek sevmiyor, anlayamıyorum bunu.Hep uzak dururlar benden.yüzleri ekşir. İnsafsızdırlar.Elimden bir şey gelmez, ne yapabilirim.hiç ayrım yapmam; ta ki o çocuğa kadar.
Alamıyorum onun canını, nefes sayısı on bin sadece. Sayılı nefes dedikleri bu olsa gerek. Nasıl da geçmekte, nasıl gülmekte.Ama kimse bilmiyor.Geceler ilerliyor ve doktorlar bir mücadele içinde.Annesi ızdırap içinde ve göz yaşlarına baraj kurulmaz. görebiliyorum nasıl da akıyor öylece.bebeğini görmek güzel ya nefesi almamayı sağlayabilir mi acaba.Kendi nefesini veremez mi? Hiç düşünmeden hemde.Durduramıyor gözyaşlarını, hayat boyunca da durmamıştı zaten.Doktorlar bebeği yaşatma telaşı içinde.Elimden bir şey gelmez.Bekliyorum.Sayılı nefesinin bitmesine.Can veremiyorum yeni dünya hayatına, ne kadar ulaşılmaz olmam engellemekte bunca şeyi ne tuhaf!! Herkes telaşlı bir şekilde bebeği yaşatma telaşında, nafile bir çabadan ibaret.Gitmek istiyorum buradan,bırak almayayım dünya da sayılı nefesini.Kimler yaşamıyor ki, bu bebek de yaşamalı diyorum.İç çekerek bekliyorum sadece vakitin dolmasını.Annesi nasıl da bi habe herseyden. uyuyamamakta.Kızgın ve kırgın.Kime olduğunu da bilemiyor.Duymuyorum bana edilen duaları(!) duymasam daha iyi.Her şey bu dünyaya özgü anlıyorum,biliyorum ve sadece bekliyorum.
                                                       
                                                                *    *    *
Handan' ın en uzun geçirdiği gecelerden biri bu olmalıydı.Tamı tamına beş gün geçmişti.(bu da gecen yedi bin beş yüz nefes eder) Anlamsızca yatmaktan başka bir şey gelmiyordu handanın elinden.İlk önce odaya sude girmiş olmalıydı.Gözleri yumulu, hissedebiliyordu handan olanları. Etrafında filtreden geçirilmesi gereken sesler olduğunu düşündü bi an. Kulaklarına nüfuz eden kalın telli tümceler nasıl da ağırdı.Pek iyi hissedemiyordu kendini, o bilindik nakaratı tekrar ettiğinde.Sesindeki tınının yok olduğuna hayıflandı.
Kız kardeşi sudeye: '' Bebeğim nerede?'' sorusuna karşılık gelme olasılığı bu sefer çok fazlaydı.Yüzünde beliren tebessümde bunun göstergesiydi.Odaya göz gezdirdiğinde, kocası ve kardesi, sağ tarafında ve sağ elini tutmaktaydılar.Tam karsısında( pencerenın yanı oluyordu) doktor tebessüm edip hemen kesilmekteydi.Handan bunu nasıl ve neye yoracağını düşünürken, doktor söze karışma gereği duyup; ve şu sıralı cümleleri söyledi:
- ''Handan Hanım çok şanslısınız bunun farkındasınızdır umarım! Mücadele ruhunuzu hayran kalmak elde değil''. Bu sözü söylerken doktor ellerini nereye koyacağını göz gezdirmek kendine alamamış olup, ellerini gögüs kafesinde bağlamayı seçmiş, kendini rahatlamış hissetmişti.

Bebeğinizi ( oğlandı) göstereceğiz size, ancak onunla konuşmamanız gerekiyor dedi. Ne demek istediğini anlayamayan handan, kaşlarını çatarak olanları anlamaya çalışıyordu: '' Ne demek konuşamam diye cevap verdi''.
Doktor: '' Tıp da ki terimini açıklamaya çalışması muammaydı handan için. sanki kulakları duymuyor ve nefes almayı unutuyordu . Doktor: '' ciğerlerinin her nefes alıp verdiğinde zarar gördüğünü , çocugunun cok uzun yaşayamayacağını'' göz teması kurmadan aktarmıştı. gerekli açıklamaları yaptıktan sonra bebeğin getirilmesine isteyen doktor, gözlerini de kız kardesi olan sude ye dikip, yüzündeki rahatlama hissini bir an önce kendisinin de kavuşması için dua ediyordu.
Doktor tekrardan yineleme gereği duyarak: ''Söylediğim gibi handan hanım, kendinizi ve çocugunuzu pek yormayın, ve ne olursa olsun ağlamaması için dua edin. bunun ne anlama geldiğini...'' sözlerini tamamlamadan odadan cıkma gereksinimi duyup, hızlı adımlarla kapıya yönelerek uzaklaşıp gitmiş; o odaya bir daha dönmemişti.

Canının canı kucağındaydı şimdi.Nasıl dokunacağını bilmeden nefesini tutmuş, sadece izliyordu yıllardır beklediği bebeğini.Her tarafta neşe vardı şimdi, hiç kimse göremiyordu, sadece nefesleri değil; sanki tüm benliğiyle onun içine girmek istemekteydi.Odada gereksiz onlarca nefes alıp verme ritüelleri baş göstermişti, kendi sadece gülmekten başka bir şey yapası gelmiyordu.dokunmanın sıcaklığı tek taraflı olması hiç bu kadar mutlu etmemişti kendini.Platonik bir aşk anısı canlandı handan' ın gözünde. hayallerle birlikte yaşarken elleriyle bebeginin ellerini tutmayı ihmal etmiyordu.Gözyaşlarının içine akması kimsenin umrunda değildi, herkes oradaydı. bekliyorlardı.Gülüyordu sadece.Bebekten başka kimse göremiyordu olanları, bir de gideceği yerdeki güzellikleri anlatan melekler.Kabullenmişlik sezdi handan, herkeste bir razı oluş görünüyordu göz bebeklerinin içlerinde.gereksiz nefesler odaya hapsolmuş hesap soruluyordu şimdi.Alınacak nefes alınamıyordu.
Bir çığlık kapladı eylül sonbaharında, hastane odası aydınlandı mı yoksa karanlığa mı büründü, kimse bilemiyordu.göz bebeklerinden yaşlar durdurulamıyor, önlerine set çekilemiyordu.Handanın yattığı yerden güneş görünmez olmuş, bulutların yok olduğu görülebiliyordu. ''sanırım yol açıldı'' diye içinden geçirdi handan, gereksiz bir nefes daha aldıktan sonra.Hareket saati gelen bir tren sesi hastane odasına ele geçirmişti şimdi.Ezan sesi ne kadar hoş geliyordu ölüm anında.bebeğinin kalp atışları ve ağlaması hızlanmıştı, bir yere yetişme cabası içinde olduğunu düşündü bir an.nefesi bir saniye;  zaman ağır bir gökyüzüydü şimdi.Akrep ve yelkovan ant içmiş gibi.Gülücükler içinde kucağından alınıyordu şimdi en narin nefesi.Anne olmuştu işte. 

Gözlerini kapattı.Güneşin doğması istemedi bir daha.Trenin rayda ki uğultusu  hala duyulabiliyordu.On bin nefes verilmiş; kefaret ödenmişti.


                                                                                                   İBRAHİM DEMİRÖZ
                                                                                                       OCAK-2015



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder