22 Kasım 2014 Cumartesi

Oyun Taşı-1

   




Açıklamalar:
- Vezir: Şeker Halim Ağa
- Piyon: Uzun Ahmet
- At: Çerkez Yahya efendi
- Şah: Lamia ipekçi
- Kale: Zühre Hanım
- Kale-2: Topal Rıza

*Aşağıda okuyacağınız öykü, santranç taşlarından piyon uzun Ahmet’ in
hikayesidir.


Uzun Ahmet, hangi ara yolunun köy kahvesine düştüğünü anımsamaya çalışırken,
uzaktan kulakları çınlatırcasına Çerkez Yahya efendinin huysuz sesi duyulmuştu.
‘’yetişemeyeceğiz Ahmet, köy kahvesinde bizi bekliyorlar?’’ bak yetişemessek yerimize
başkasını bulurlar’’. Diyerek büyük bir kahkaha attı.
Yahya efendi bir dediği bir dediğine tutmayan, karısı öldükten sonra, evde başını yiyecek
kimse olmadığından, kahveye giden biriydi.her zaman yeri belli olan Yahya efendi,
kahveden içeri girdiğinde adımını bile neredeyse sayılı atan, adım sonunda sandalyesini
oraya konmasını bekleyen titiz birisiydi.


Yol boyunca Yahya efendinin 1982 kasım ayındaki sürgün hikayesini dinleyerek diğer
arkadaşlarının yanlarına varması sadece üç dakikalarına almıştı. hikayenin yarıda
kalmış olması, uzun Ahmet için hiç sorun değil, hatta bir lütuftu.Masada herkesin yeri
belli olduğundan oyunda sadece ikisi eksikti,geç gelmeleri kendilerini önemli hissetme
duygusu oluşturduğundan, Ahmet’in soğuk bir espri yapmasını engelleyememişti.Ancak
herkesin kendi taşlarını dizmeye başlaması, sözünün ortada kalmasına sebeb olmuştu.
Bu masada tam yedi yıldır her gün buluşurlardı. Zaten köyde sadece on iki kişi kalması –
ki Yahya efendi karısını saymasak on bir- birbirlerine tanımaya mecbur etmişti. Halim ağa
buraya ilk gelenlerdi.önceleri küçük bir bakkal dükkanı işletmesine rağmen, köyde kimse
kalmayınca,çoçuklara ve misafirlere şeker dağıta dağıta dükkanında bir şey
bırakmamıştı, en sonunda bunun bir ticaret olduğunu anladığında her şey çok geçti ve
kapatmak zorunda kalmıştı. İki ayda bir yatan – ki yatıp yatmadığı da umrunda değildi
zaten- emekli aylığıyla geçinir ve genellikle de masada ki çay hesaplarını kendi öderdi.


Halim ağanın sol tarafında oturan Lamia Hanım, aynı zamanda kalbinde de oturan tek
kişiydi bu hayatta. Otuz sekiz yaşının vermiş olduğu olgunlukla masanın müdavimi
olacağını hiç kimse tahmin etmemişti belli bir zaman. Şeker Halim Ağa hep bir erkek
çocuğu istemesine rağmen Allah ona kız nasip eder, oda kızını erkek gibi yetiştirmeyi
düşünerek, nereye giderse yanında götürme zorunluluğu hissederdi. Zühre hanım iki
kere evlenmesine rağmen boşanmak zorunda kalan bir kadın olarak babasının yanından
hiç ayrılmıyordu. Annesi Hacer Hatun kendisinin on dört yaşında evlenmesinden ilham
almış olmalı ki, evlendiği gecenin ertesi haftası kendinin dengi olduğunu düşündüğü
Topal Rıza ile karlı ayaz bir gece,kalbinin ısındığı adama kaçarak kendisi ve babasını
yalnız bırakmış,ne kadar da uzak kalmak istese de karşı köyde un değirmeni yanındaki
küçük bir odaya yerleşmiş ve pencerenin karşı köye bakan tarafında bir hayat kurmya
başlamıştı yıllar boyu.O dönemde almaması gereken bir örneği alarak, annesini taklit
etmek istemesine rağmen evliliği dokuz yıl sürmüş, sonra babasının yanına gelerek on
beş yıldır her zaman babasının sol tarafında yer almayı ihmal etmiyordu..


Taşlar masada Lamia ipekçinin zarif elleri tarafından ustalıkla dizilirken, uzun Ahmet,
masa da olan herkesin derin yaşam hikayelerini aklından geçirerek bir an Çerkez Yahya
efendinin o tiksinti veren sesini bir daha duymak zorunda hissetmişti. ‘’ Oğlum aval aval
etrafı göz gezdireceğine git bir çay koyda işe yara. Donduk burda’’ sözünü duymasıyla
yerinden fırlaması bir oldu. İçinden, çayı bir kere de Lamia koysun demek gelse de
sadece içinde kaldığını masanın onu izlemesinden ve gereksiz el kol hareketlerinin
tutarsızlığından olsa gerek, Lamia masadan kalkma, ocağa doğru yönelme gereksinimi
hissetmişti.


- ‘’Dün gece uyuyamadın sanırım, gözlerine bakılırsa epeydir de uyuyamıyormuş
gibi bir durum var’’
- ‘’ Evet pek uyuyamadım Lamia , buraya da bugün gelmeyecektim aslında, sırf şu
inat Yahya efendinin sesinden kurtulmak için geldim’’ diyerek, masada ki Çerkez
Yahya efendiye anlamsız bir gülüş attı.
- Ne oldu? Yoksa geçen gün bahsettiğin şu çınar ağacını görmeye mi gittin?
- Evet, biliyorum gitmemeliydim. Her söyeleneni yapsaydım, buraya da
gelmemeliyim..biliyorsun değil mi?

İkisi de kendilerini kaynayan suyun buharını içini çeker vaziyette bulduklarında, çayı
demleyerek masaya geçmenin vakti geldiğini düşündüler. Ancak ikisinin akılların da aynı
şeyi düşünüyormuş izlenimi oluşturmasına rağmen Ahmet, Lamia ve çınar ağacını;
Lamia ise annesini düşünmekten kendini alamayarak masanın başına geri dönmüşlerdi.
Başta babası olmak üzere masada ki herkesin geri dönmelerinin epey vakit aldıklarını
düşünmesi de cabasıydı…

DEVAM EDECEK…
                                 
                                                                                  İBRAHİM DEMİRÖZ// 22-11-2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder