Varacagim kentten önceki son duraktayim.Zamanda ara bir istasyon, üç farklı düşünce beni olduğum yerde bulanık bir halde dolaşmama sebeb oluyor. Gidebilir, gidip dönmeyebilir, ya da bunların hiçbirini düşünmeyebilirdim. Otobüsün kalkmasinin az kaldigini gecenin aniden ortaya çıkmasıyla anlayabildim. Yeni yetme muavinin enkaz niteliginde eşyaları yerleştirme telaşı gözlerime ilişiyordu. Bir an da ona doğru yaklaşarak heyecanla yaptığı işlerini bırakmasına sebeb olacak şu sözler çıktı ağzımdan:
"Otobüsün haraket etmesine daha var mi beyefendi?" sadık bir ses tonum olduğuna kanaat getiren muavin, elindekileri yere bırakarak dogruldu. Kolundaki saati bakmaktansa, duvarlarda; içeride kalabaliktan ziyan olmuş gürültülerin arasında ya da güneşin olmayan konumundan da faydalanarak...
" On dakika var hanimefendi, isterseniz yerinize gecin, sogukta beklemeyin." dedi.
Bu cevap karşısında ellerimin üşüdüğünü,zamanın az kaldığını- saatine bakmadan ne kadar vakit kaldigini inanmamıştım ayrica - heyecanimin hat safhaya çıktığını anladım. Masum bir tebessümle teşekkür ederek koltuğa, beni bekleyen odacagima ulaşmam gerektigini düşünüp ön kapidan hizlica on iki numarali yerime ulaşmış oldum... Yolcular pek yoktu,göz ucuyla etrafi taradim, arka bölümün yari dolu olduğunu düşündüm. Siyah Çanta mı, lila rengindeki şapkayı ve ele avuca sigmayan bordo flora mi yan koltuğa bıraktım. Icerinin loş ışığına ayak uydurup pencereden dışarı bakma cüretini gösterdim. Ellerimle gözle hissedilir ayrıntıları arttirmak için bugusu bulaşmış camı dört hamlede temizledim. Derin birkaç nefes alarak saçlarımı düzelttim. Saati bilmiyordum, tek bildigim kulaklarimda hala yankilanan on dakika kaldigiydi... Tekrar cantami kucagima alarak ne aradığımı bilmeyerek kurcalamaya başlamıştım. Bu sırada otobüs dolmaya basliyor, şoför bile ara ara istemsizce gözüküyordu. Önümde annesiyle yolculuk edeceğini düşündüğüm on iki yaslarinda bir kiz çocuğu arkaya bakiyor, tatli bir şekilde gülümsüyordu. Karsilik verdim, bu da çocukta daha fazla simarmaya sebeb olmuştu. Gözlerim muavini aradi, göremedi..
Çocukluğumdan beri ilk kez evime geri döndürülüyordum. Beni nasıl karsilayacaklarini merak ediyordum açıkçası. Giderken onlara sormamistim ve geri dönerken de onların haberi yine yoktu,olmuyordu da...
Belki de kimsecikler kalmamisti, ölmüş bile olabilirdi ailem. Yillardir ne ariyordum ne de araniyor. Sevinç çığlıklarımın en acısını yaşadığım o eve gitmek onlara " merhaba ben geldim?!" demek; ölmüşler ise sessiz bir çığlığa gömülmek istiyordum. Istedigimin hepsi buydu iste, zamanın tırpanını ensemde agir ve sicak bir sekilde hissediyordum. Havadaki nem bile afallamisti nereye akacagini bilemiyordu. Çocuk annesine sulu sevgi gosterilerinde bulunuyor, kadın aldirmiyor ve disariya tebessumler saciyordu.. Sisten ve bugudan hiçbir şey tam görünmüyordu, her şey yari ölü bir karanlıkta akıp gidiyordu. Ana,baba, çoluk çocuk kapılıp gitmişiz siyahın bir girdabına, kendi kalabalığımiza... Söz nerede başlıyor kim kimin belleginde yer/yar ediniyor hicbiri belli değildi. Varligimizdan habersiz yaşanıyordu sanki. Bu hep böyle mi devam edecek, günler yüreğimizde bir pençe gibi iz mi bırakacaktı. Birgün nerede/ nasil olduğumuz bilmedigimiz düşlerimiz, mucizelerimizin yazgılarına esir olmak zorunda miydi? Takvimin değerli (!) sayılarını aylara bölmeyi ne zaman birakacaktik, söyler misiniz? Yetmiyor... Sayilar bile bizi anlamayı yetmiyordu ışte. Kelimelerden medet ummak, onlari kifayetsiz bir an da bırakmak bizim suçumuz muydu yoksa? Kefareti ödenmeyen kaç duygu kalmıştı bellegimizde.. Hepsi buydu ışte, baska da bir şey değildi...
" Hanimefendi, hanimefendi..!"
Yüksek ve karanlık dolu bir sesle irkilmiştim. Gözlerimi, sabitledigim çocuktan ayırarak sesin yoluna takip ederek göremediğim muavine akıttım..
Bu sesin dokusunu daha önce duyduğumu hatırladım.
"Kalkıyoruz hanimefendi lütfen yerinize geçin, zamani geldi."
Ellerimin üşüdüğünü hissettim, bunun dışardaki soğuktan mi yoksa içerde el sürdüğüm camin bugusundan mi kaynaklandigini animsamaya calistim. Sesimdeki buğuyu temizleyerek, cömertçe:
"Beklediğim otobüsün bu olmadığını, yanlış bir yerde bulunduğumu " söyleyip ağır ağır kalabalığın karanlığında kayboldum.
İBRAHİM DEMİRÖZ// YOLCU
08 ARALIK 2016
8 Aralık 2016 Perşembe
Yolcu...
9 Kasım 2016 Çarşamba
Yokluğun diyorum, ya ulu yokluğun olmasaydi, ne yapardim Tiryandafilya?
Ellerin diyorum-- hopp baska yerdesin Tiryandafilya.
Tebessüm ediyorum--, konu bilinmeyen denizde dalgalaniyor sayen(m)de.
Oturuyoruz sonra, sessizlik eslik ediyor durusuna, bakiyorum arkama haydi baska konu. buyur diyorum, başladın Tiryandafilya. Pencerenin yanina kalkip uzaklasiyorum aksam önüne karsilamak icin arkamdan bir fisilti yöneliyor kulagima, ayraci atilmis bir kitap gözüme ilişiyor ; uzanmak istememle "dokunma!!" nidasini hissetmem bir oluyor. Kutsal kitaptan asirdigim bir söz ediyorum, savuruyorsun küfrünü . Gülüyorum ....
Gözün gozlerimi yaliyor acele, kosup yanina segirtiyorum belki yumusarsin diye, buz gibi bahcede atili kalmis ve yazin gelmesini ozleme niyetiyle bekleyen tabure gibi islaniyorum evin icinde ve yaninda tiryandafilya.
" seni hic böyle gormedim, kendinde misin?" diyorum.
"Evet, kendimdeyim. Buda mi sorun?" diyerek cikisiyorsun.
Aliyorum tüyleri yolunmus bir bardak, birani tazeliyorum ve beklenen gülümseme yanasiyor yanaklarina. Bu ulasilmaz durumundan cesaret alip biraz daha koyuyorum ve yine beklenen son, elinin/bileginin gücü yettigi noktaya kadar firlatiyorsun bardağı. Bense icimden: " başladı,durmaz artik" diyorum. Megerse icimden degil de disimdan diyormusum bir tokat da ben yiyorum...
Dedigim gibi seni hic böyle görmemiştim. İğrenç makyajini anlam vermeye calisiyorum ve yüzüne bakarak yarim gülümsüyorum, birde bu yetmezmis gibi kiyafetinin irite edici oldugunu söylüyorum, kasiniyorum tiryandafilya. Benden aldigin yarim gulumsemeyi simdi sen takiniyorsun, ne demek istedigini anlamamazliktan geliyorum. Biliyorum hic heyecan ve haz duymuyorsun, cantani alip kapıyı vurarak cikiyorsun disari. Patt!! Kal dememi bekliyorsan; üzgünüm, çünkü bunu istiyorum. Hala kufurlerini duyabiliyorum makamli sekilde. Arkandan " mahalleli duyacak yavas, baslatma küfürünü, sende!!" diyorum. Az once yanastigim pencereyi daha ozguvenli yaklasiyorum. Gidisini, salinisini, elini ayaklarini hakim olamamani görünce bir kahkaha patlatiyorum ve tabi ki de bir yumruk cama. Camın rengi kirmiziymis onu anliyorum..
Megersem herseyimiz aceleymis tiryandafilya, sevmemiz, sovmemiz, gelip gitmelerimiz, igrenc makyajin bile acelece yapilmisti, boyle avunarak eseliyorum seni. "Sürtük" kelimesini arkandan yetistiriyorum
Kandirilmis gecelerde define arar gibi mutlu oluyorum bu sekilde,halbuki gozlerim dolmus olmaliydi bu saatlerde, kendime gelemeden bir de arkandan " haspa" iltifatimi özür mahiyetinde yolluyorum sana.
Iyi geceler dileyerek uzaniyorum yatagima; uykumda başlıyorum yoklugunu tatmaya.
IBRAHIM DEMIROZ / 09 KASIM 2016
17 Ekim 2016 Pazartesi
11 Ekim 2016 Salı
Yangin Yagmurlari
Kizil gökyüzünden boşalan yağmur tanelerini hissedebiliyordu efsun. Kuş seslerini ozleyecegini aklinin ucundan bile gecirmemisti. Ruzgarin hızını yetisememenin mümkün olmadigini anladiginda kendini haki renkli bir kafenin icerisinde bulmuştu. Ulu gökyüzü sanki önünde diz çökmüştü. Sessizlik ne fena bir seydi, hemen yani basinda duran koltuğa atti kendini, sabirsizlikla. Atmasiyla kendi sesini isitme curetiyle kahve siparisi vermesi bir olmuştu.
Bu zamana kadar var olmak istedigi bir yerde olamadigini fark etti. Siparisini beklerken aklindan binlerce kelime avazi ciktigi kadar bağırmalarini duymak istemiyorcasina onlarla ilgilenmedi. Ancak kahvesini getiren kadinla yüz yüze gelmesi gecikmedi.
- kahveniz hanimefendi?!
- "Teşekkürler, ne cabuksunuz "diyerek anlamsiz birkac sozcuk bırakmıştı agzindan.
-" yagmurun kesilmesini firsat vermek istemedim siparisinizi getirirken, böyle ogretmisti anneannem, calistigin yerde kahvenin ulasma denklemini es gecmemem gerektiğini söylemişti. Afiyet olsun" diyerek uzaklasmisti masadan... Efsun' a konusma firsati vermeden hizlica diger masayla ilgilenmeye baslamisti bile.
Efsun,bütün hayallerini yetismeye calisiyordu. Geceyi yirtarcasina gelen bu sozleri telefonunun calmasi bozmuştu. Arayan Ekin' di. Tartismalarinin üzerinden yalnizca birkac saat geçmiş olmasina ragmen kizginligi cok sicakti, hissedebiliyordu. Eliyle telefonu masanin öte tarafina itip kahvesinden bir yudum aldi. Sicakligi hissetmesiyle gozlerinden soguk yagmur tanelerini birakmasi bir olmuştu. Bes dakika öncesine dönmek istiyor; yapamiyor, çığlık atma teşebbüsü ise yan masadakilerin engeline takılıyordu. Neyse ki arama kesilmisti, sakinlesip etrafini göz gezdirdiginde kirmizi ve eflatun rengiyle bezenmis iki erkegin olayi anlama bakislarini daha da anlamli hale getirmek için telefonunu biraz daha öteye itti.
Hicbir zaman bir iyilik perisi olmak gibi niyeti olmamıştı, istemiyordu da... Zeki biri ise zaten olamamisti. Ancak sezgilerini guvenirdi, bir seyleri görmeden algılayabiliyor, insanlara karsi gerektiginde yalan söylemekten çekinmezdi. Bunlar ne kadar hassas ve savruk yalanlar olsa da ne kendi canini, ne de baskasinin canini yakacak düzeyde degildi. Uzun lafin kisasi bunlari hic hak etmemisti.. Ekin'i düşündü, onun hissettiklerini, hissetmesi gerekenleri hissetti. Ekinin sözlerini tahmin etmek hic zor olmuyordu efsun icin, ancak aklinin hicbir odacigina ekinin sozlerinin yerlesmedigini/ yerlestiremedigini fark etti. Sol ellerile saclarini arkaya savurarak boynunun ortaya cikmasini sağlamıştı. Artik hissedilebilir hale geldigini düşündü..
Diger eline telefonunu alıp ekin' e mesaj atmak istedi, istemsizce bir kac kelime yazdi, duygusu mesaja gecmedi; ancak mesaj ekine geçmişti...Ani bir hareketle pencereyi acip firlatti telefonu, yagmurun altinda koşan üç cocuk sevinçle sahiplendi, yolda segirten daginik kelimeler icinde kalan telefona.
Efsun ise çoktan kahvesini alip yan masada üçüncü bir renk olmuştu...
IBRAHIM DEMIROZ / YANGİN YAGMURLARI
Yazarken dinlediğim müzik:
https://youtu.be/OOHbnYreXkE
5 Eylül 2016 Pazartesi
Eylül-2
Bir mevsim başlangıcından daha farklidir eylül. Tasmanin anlamini yeniden duzenledigin aydan ötesi bir durumdur. Eldekini ikiye bölüp tam cikarma cabasidir bu ulu ay.
"Yureginin götürdüğü yere git" sözü bu zamanda söylenmediyse eger, yazik olmustur. Hem söze hem de mevsime. Bakmanin berraklastigi, renklerin sabit kaldigini görür gibisin. Tanri ruhunu üfleyerek seni yaratti kabul; sarabi kirmizi rengini vermek kimin haddine o zaman. Birak renk bulsun zamani, belki bagrinda maviyi sakliyordu da sen karar vermissin rengin suretini.
Eyluldur insani maviyi hatirlatan ulu orta zamanlarda. Tanrinin yarattigi çamuru renk vermeye calistigin an giz bozuluyor, dokunacagi renk cümbüşü kalmiyor/ yok oluyordu.
Eyluldur, insanlari sira sira dizme telasina giren. Buldugu her firtinayi eslestirme bu ayda.
Nefesin üzerinde nefesi, camurun yuceliginde arama. Eylül ortasi sonbaharın sahlanis zamanidir. Yetisebildigin yere kadar yaklas,sakla bu ayda.
05-09-2016
16 Nisan 2016 Cumartesi
Geceye övgü
23 Şubat 2016 Salı
İlginç Tesadüf
Bugün eski sevgililerimden birinin nişanlısını gördüm. Bi kac saniye bakistik gectik. Insanlarin Neden modern, esnek, duru ve saydam bir şekilde yasayamadiklarina fark ettim. Düşman degiliz, ben onu baskasina; oda beni baskasina emanet etti. Hepsi bu.. Umarim olgunlasirsin beyefendi.
23-02-2016 / 19:21
22 Şubat 2016 Pazartesi
18 Şubat 2016 Perşembe
Buluşma
Ele avuca sığmayan bir tanrı olusturdum kapı önünde. İçeri girmenin yasak olduğu kör bir sabaha ulasmama ramak kalmıştı
18- 02- 2016 / 23:00
Gizli Rüya
Seni damarlarimdan arındırmak içindi tüm çabalarim...Bir de rüyalarımda rahat uyumaktı.
18-02-2016 / 14:20
4 Şubat 2016 Perşembe
Kivrak ruhlar
Kızıl Gölge
3 Şubat 2016 Çarşamba
Su
Bir ağacın altında kendimi dinlemeye baslayali iki yıl oldu. Emniyet kemerimdi toy bir köknar yapraklari. Cikarip sipatulami gotik bir resim yaptim, tadi olgunlasmis mavi su yuzeyine.
03-02-2016 / 20:10
30 Ocak 2016 Cumartesi
İsim
26 Ocak 2016 Salı
Eşlik
Yanimdan kalkip yerine doğru akustik bir hizda geçerken gozlerim eşlik etmişti sana, yerini bulup oturuncaya kadar... Sonrasi malum..
26-01-2016 / 21:36
24 Ocak 2016 Pazar
AF...
22 Ocak 2016 Cuma
Buğu
20 Ocak 2016 Çarşamba
18 Ocak 2016 Pazartesi
Kibar bir antlaşma
Ahitlesmek yeterli gelir miydi, lüks bir sigara dumani altinda? Düşler, bir ankara sabahi kadar sade; geceden kalma yarı dolu bir kalp gibi ritimsizdi .
18-01-2016 / 22: 01
İstanbul
Sehirler, insanlara yakışır mi pek bilenmez; ama bazı insanlar bu özel şehirlere çok güzel yakışır.. İstanbul mesela. "Istanbul gibi kokmak" deyimi bu güne kadar dile gelmemişse eğer, sırf rengine bürünebilecegi biriyle karsilasma olasılığı düşük olduğunu bildiği, onunla karsilasinca da alelacele tepki vermenin toyluguna düşmemek içindir.
18-01-2016 / 16:59
17 Ocak 2016 Pazar
Bir masal dinletisi...
Her akşam bıraktığım yerde buluyorum seni. Elimi nereye atsam, hangi esya/ canli/ olgu' yu düşünsem ardindan sen çıkacakmış gibi oluyorum. Bir de sabah kalkarken yasadigin mahmurluk aklima gelmesi de cabasi... En iyisi sen biraktigim yerde durma, yasatman gereken duygularin beklememeli. Kimse bundan mahrum birakilmamali. Yasayan da " iyi ki hayatima girdin" deme lüksüne kavuşup, yoluna devam etmeli... Şükürler bile yetmezken sana; seni düşünmek/ hayal kurmak, kimin haddine?!
17-01-2016 / 23:30
Ses
İlmek ilmek sevgi akan parmak uçlarında yasiyordum; bir de duymayı alıştığım kaygan ses tellerinde
17-01-2016 / 23:23
16 Ocak 2016 Cumartesi
Renk bulmacasi
Ressam, tuvalini sakin bir renk karıştırdı.Resmin Hayalleri zihninde caba sarf ediyor; bir türlü yap-boz eskizi içindi eksik kalan kehribar rengini bulamiyor/ariyor/özlüyordu.
16-01-2016 / 20:03
Nefes aralığında bir yasam
Nefesin, Sadik bir bakış aralığı içine gizlenmiş duruluk kadar çetin; umursamaz gölge ruhlu sevgi gibi acimasizdi...
16-01-2016 // 15:48
Anarşist gülümseme
İyiliğin emrettiği anarşist duygular tanıyorum. Bir de yasayan ölümsüz gülümsemeler.
16-01-2016 / 14:45
3 emir
Tanrinin ulasamadigi her insana dokunmak isterdim, bir de termometre bulundurmak tabi.. Görüp etkilenmeden yasamak ne aci!
16-01-2016 / 10:00
13 Ocak 2016 Çarşamba
Gölgeler/Suretler
13-01-2016 // 23:45
Eski defterde yeni sayfa
13-01-2016 / / 23:30
12 Ocak 2016 Salı
Derin Siyahta Kurgu...
Siyah bir perdenin gölgesinden bakip ilerleyebilmeli insanoğlu. Zihinler böyle ıssız gecelerde kafalarinin arkasindaki çöplüğe doğru sürükler de anlayamassin düşüncelerin hangi çekmece altlarinda gizli oldugunu. Pencereyi kapatinca kalbini de kapattigini zannedersin, insan sevgisinin sadece soyutlamaya düşündüğü vakitler saklidir, perde arkasina yaslanmis karanlikta ve ayisigi girmeyen kalp cekmecelerinde...
12-01-2016 / / 23:23
Düş salincagi
12-01-2016 / / 21:00
Tapinak
Iki renk
12 ocak 2016...
Belirsiz akis
12 Ocak 2016 / 13:31
1 Ocak 2016 Cuma
Raydan Çıkan Masumiyet
Yari catal gürültüsü, yari konusma rutinimizden sonra karnimizin doydugunu hissediyorum. Oglum, heyecanli bir sekilde gozlerimin icinde kayboluyor; ben de oglumun gozbebegi cukurluklarinda babasi oldugunu dusundugum ahmeti goruyorum. Bugun ahmetin yanina gidecegimizi kahvaltimi hizli ve heyecanli yapmam ele veriyor. Ayda bir acik goruse gitme hakkimizin oldugunu dilim dondugunce ona anlatiyorum. Oglum selim de kelimelerin anlamlarini ve kurallarin anlamsizligini dusunerek direk sonuca odaklaniyor. " gidiyoruz!!" diye bir ciglik atip masadan apar topar kalkmasi ve üzerine giyinme telasina kapilmasi bir oluyordu. Ben ise oturduğum yerde kalakalmistim... Dusuncelerim coktan yola çıkmış olacak ki kendimi bir anda ayakta buluyorum. Bir kac tabagin yerlerini sari yemek masasinin uzerinde gereksiz oynattiktan sonra aldigim yere tekrardan geri birakiyorum.. Uzerimde bir urperti, cezaevine girmesi gereken kisinin ben olmam gerektigini düşünüyorum. Gozlerimi pencereden gunese cevirmemle, goz kapaklatimi kapatmam bir oluyor. " insan en çok vicdanının sesini gormezden gelmek istiyor" diye içimden kendimi teselli ediyorum. Derin bir nefes alip lavaboya yoneliyorum, yarisi su dolu bardagi icip icmeme kararsizligini agzima bir yudum su alip yutmayarak percinliyorum.
Iyi bir anne oldugum pek soylenemez biliyorum. Ozellikle otuzlarimin ortasina dogru geldigimde bunu anlamis olmam benim icin biraz can sıkıcı oldugunu dusunuyorum. Ne de olsa kocami aldattim ve kefaretini esim hapse girerek; ben ise icimdeki gorunmeyen duvarlara kendimi hapsederek cezamı çektiğimi dusunuyorum. En kotusu de toplumsal cezalardi. Yeteri kadar caydirici baska hicbir ceza bu kadar etkili olamazdı. Sokaga ciktigimda üzerime çevrilen bakislarin keskinliginden ne kadar kalin bir zırh giysemde kurtulamayacagimi biliyordum. Ben de onlarin gozlerine hos gelmeye calisarak ruhlarini oksamaya tercih etmistim. Bana ulasmak isteyip de ulasamamalari onları ne kadar cildirttiginin farkindaydim. Ne de olsa o kadar yaftayi yemek bosa harcanmamaliydi, hakkini vermeliydim.
Oglum selimin aniden mutfaga girerek : " ben hazirim anne, artik cikabiliriz" sozuyle bir anda irkilmistim. Uzerimi nereden yapistigi belli olmayan ağırlığı attim, yüzümü gülüşumle örterek oglumu kucagima aldim, yanaklarindan öptüm. "Peki bende simdi hazirlaniyorum bebegim" diyerek yatak odasinin yolunu tuttum.
Nasil hazirlanmaliydim karar veremedim. Ahmet sekiz aydir iceride yatarken her görüşme günü gelip ayni telasa kapildigimda, hic degismeksizin ayni ruh haline burunuyordum. Düğüne gidermis gibi hazirlanmak istediysemde hos bir davranis olmayacagini karar kildim. Daha sonra guzel giyinerek kocamin : " icerde yattigima degiyorsun be surttuk" diye ic gecirmesini istedim. Dolaptan parlak kirmizi elbisemi ve siyah topuklu ayakkabılarımi cikarttim. Saat ona geliyordu, ne kadar da hizli haraket ediyordu akrep ve yelkovan...siyah saclarimi topladim, rujumu ve parfümü de tamamlayip hazir oldugumu hissettim. Aynaya bakip : " Hic degismeyeceksin nermin" diyerek yüzümde olusan yarı tebessümü de aynada bırakarak oglumun yanina gectim. " hadi cikalim selim, beklenen vakit geldi" deyip oglumun ellerinden tutarak kapinin esigine geldim. Icerde biri kalmis gibi aynadaki tebessumu de salona atarak kapiyi kilitleyip kendimizi dogruca lanet olasica sokaga attik...
Beni yakip kavuran dusuncelerim mi yoksa gunesin bogucu sicakligi mi tam kestirememistim. Ev ile taksi duragi arasindaki mesafe benim icin sirat koprusu veya podyum da olmak gibi bir seydi. Insanlarin üzerimde biraktigi özel bakislarini hissetmeye basladigimda selimin ellerinden daha sıkı kavradigimi fark ettim. Hemen yakinimda beliren sessiz bir kose fark edip nefes alma gereksinimi hissetmistim. Omzumdaki cantanin gittikce agirlastigini, pazar dönüşü kadinlarin ellerindeki meyve posetlerini görünce anladim. " gozlerinden anilar tasan kadinlar" diye ic cekerek selam verdim kadinlara.tabi ki almadilar selami mi... Kendimde ne kadar bela bulduysam bu sokak aralarinda kesfetmistim! Farkindaydim bunun.. Ahmet bile soylerdi : " Tanimsizligin ancak sokak aralarinda yürürken belli oluyor, nermin." demisti bir keresinde. Bazen elime gecmeyen bir mektubun huzursuzlugunu yasadigim oluyordu. Sadece o mektubun sahibini merak ediyor; ve bunu yoldan gecen herhangi birinin nefes araliklari arasinda düşüncelerine kilitleyip gidiyordum. Bir akinti cikmasini diledim, beni hizlica duraga suruklemesini, sürüklemekte kalmayip dogrucaAhmetin kaldigi cezaevine ulastirmasini diledim. Yapmis oldugum dua kabul olmus olacak ki hicbir soze karismadan - ya da zorunlu duyamazlik da denilebilir - duragin dibinde bitiverdim. " hazirim ben hakan, hadi götür bizi akintinin son demine dogru" dememe ragmen hakan : " anlamadim nermin?! " diye cevap verince bende : " ahmetin yanina gidiyorum" sozu sessiz, berrak ve seffaf bir sekilde cikivermisti. Selim ve ben arka koltuga aturmamizla hakanin amansiz hareketi bir olmustu. Yaklasik yarim saatlik bol sarsintili ve hulyali bir yolculuktan sonra taksinin ani, sert ve amacsal bir fren sesiyle gozlerimi onumdeki camdan, arabanin dikiz aynasina cevirmem bir olmustu. Hakanin: geldik nermin, beklememi ister misin? " sorusuna " hayir, bekleme don sen... Biz yolunu buluruz gelmesinin" diyerek arabadan hizlica indim. Bu kez selimin elini tutmayarak kendimi ceki duzen vermeye basladim. Giristeki guvenlik sorgusundan sonra kendi icimdeki demirleri gecici olarak kaldirarak gerceklerle yuzlesmeye basladim. Ara sira oglumun heyecanli ve merakli sorularini hizlica , anlamsizca cevaplar vererek gecistiryordum. Saatin ogleye yaklastigini bekleme odasina gectigimde fark ettim. Bu ahmetle üçüncü buluşmamız olacak, muhtemelen de son gorusmemiz .. Hissediyordum bunu.. Benim animsamam gereken duygular vardi, orda yasayip onlari ceki duzen vermeliydim. Ahmetin bekleme salonuna gelmesiyle ogluna sarilmasi bir oldu.onu öpüp koklamasi, dokunmasi, ellerini saclarinda gezdirmesi elimde olmadan heyecana kapilmama sebeb olmustu. Benimle goz göze gelmekten kacinarak tum sevgi yoğunluğunu ogluna yöneltiyordu.
Bir çiçeğin dibine bakarken yasadigim yoğunluğu, kocamin operken cikardigi sesden alabiliyordum. Amansiz bir seydi. Kimiltisizca bekleyen sakin bir gerçeği bir anda soyleyiverdim. " bir daha buraya gelmeyecegim Ahmet, bil istedim. Cocugu da annene bırakırım.." diye bir cirpida soyleyiverdim. Sadece " peki, ne istersen onu yap. Her zaman ki gibi" diyerek yarim bir tebessüm birakmisti ahmet.
Kendi hikayemi kendim yazacaktim. Ben bile kendime bir hikaye sakladigima supheliydim oysa. Çektim gittim oradan, birgün kendimden bile gidecektim, tamamen kendimden gectigimde; ozumu bulacaktim. Bugün bunu hissetmistim, ardima dahi bakmadim.
İbrahim Demiroz// Raydan Çıkan Masumiyet.
-
Balikesir deki hayalimdeki ev.. Bahcesini, terasini, cimlerini sevdigim... Hala hayalimde ama :)