8 Aralık 2016 Perşembe

Yolcu...



Varacagim kentten önceki son duraktayim.Zamanda ara bir istasyon, üç farklı düşünce beni olduğum yerde bulanık bir halde dolaşmama sebeb oluyor. Gidebilir, gidip dönmeyebilir, ya da bunların hiçbirini düşünmeyebilirdim. Otobüsün kalkmasinin az kaldigini gecenin aniden ortaya çıkmasıyla anlayabildim. Yeni yetme muavinin enkaz niteliginde eşyaları yerleştirme telaşı gözlerime ilişiyordu. Bir an da ona doğru yaklaşarak heyecanla yaptığı işlerini bırakmasına sebeb olacak şu sözler çıktı ağzımdan:

"Otobüsün haraket etmesine daha var mi beyefendi?" sadık  bir ses tonum olduğuna kanaat getiren muavin, elindekileri yere bırakarak dogruldu. Kolundaki saati bakmaktansa, duvarlarda; içeride kalabaliktan ziyan olmuş gürültülerin arasında ya da güneşin olmayan konumundan da faydalanarak...

" On dakika var hanimefendi, isterseniz yerinize gecin, sogukta beklemeyin." dedi.

Bu cevap karşısında  ellerimin üşüdüğünü,zamanın az kaldığını- saatine bakmadan ne kadar vakit kaldigini inanmamıştım ayrica - heyecanimin hat safhaya çıktığını anladım. Masum bir tebessümle teşekkür ederek koltuğa, beni bekleyen odacagima ulaşmam gerektigini düşünüp ön kapidan hizlica on iki numarali yerime ulaşmış oldum... Yolcular pek yoktu,göz ucuyla etrafi taradim, arka bölümün yari dolu olduğunu düşündüm. Siyah Çanta mı, lila rengindeki şapkayı  ve ele avuca sigmayan bordo flora mi yan koltuğa bıraktım. Icerinin loş ışığına ayak uydurup pencereden dışarı bakma cüretini gösterdim. Ellerimle gözle hissedilir ayrıntıları arttirmak için bugusu bulaşmış camı dört hamlede temizledim. Derin birkaç nefes alarak saçlarımı düzelttim. Saati bilmiyordum, tek bildigim kulaklarimda hala yankilanan on dakika kaldigiydi... Tekrar cantami kucagima alarak ne aradığımı bilmeyerek kurcalamaya başlamıştım. Bu sırada otobüs dolmaya basliyor, şoför bile ara ara istemsizce gözüküyordu. Önümde annesiyle yolculuk edeceğini düşündüğüm on iki yaslarinda bir kiz çocuğu arkaya bakiyor, tatli bir şekilde gülümsüyordu. Karsilik verdim, bu da çocukta daha fazla simarmaya sebeb olmuştu. Gözlerim muavini aradi, göremedi..

Çocukluğumdan beri ilk kez evime geri döndürülüyordum. Beni nasıl karsilayacaklarini merak ediyordum açıkçası. Giderken onlara sormamistim ve geri dönerken de onların haberi yine yoktu,olmuyordu da...

Belki de kimsecikler kalmamisti, ölmüş bile olabilirdi ailem. Yillardir ne ariyordum ne de araniyor. Sevinç çığlıklarımın en acısını yaşadığım o eve gitmek onlara " merhaba ben geldim?!" demek; ölmüşler ise sessiz bir çığlığa gömülmek istiyordum. Istedigimin hepsi buydu iste, zamanın tırpanını ensemde agir ve sicak bir sekilde hissediyordum. Havadaki nem bile afallamisti nereye akacagini bilemiyordu. Çocuk annesine sulu sevgi gosterilerinde bulunuyor, kadın aldirmiyor ve disariya tebessumler saciyordu.. Sisten ve bugudan hiçbir şey tam görünmüyordu, her şey yari ölü bir karanlıkta akıp gidiyordu. Ana,baba, çoluk  çocuk kapılıp gitmişiz  siyahın  bir girdabına, kendi kalabalığımiza... Söz nerede başlıyor kim kimin belleginde yer/yar ediniyor hicbiri belli değildi. Varligimizdan habersiz yaşanıyordu sanki. Bu hep böyle mi devam edecek, günler yüreğimizde bir pençe gibi iz mi bırakacaktı. Birgün nerede/ nasil olduğumuz bilmedigimiz düşlerimiz, mucizelerimizin yazgılarına esir olmak zorunda miydi? Takvimin değerli (!) sayılarını aylara bölmeyi ne zaman birakacaktik, söyler misiniz? Yetmiyor... Sayilar bile bizi anlamayı yetmiyordu ışte. Kelimelerden medet ummak, onlari kifayetsiz bir an da bırakmak bizim suçumuz muydu yoksa? Kefareti ödenmeyen kaç duygu kalmıştı bellegimizde.. Hepsi buydu ışte, baska da bir şey değildi...

" Hanimefendi, hanimefendi..!"

Yüksek ve karanlık dolu bir sesle irkilmiştim. Gözlerimi, sabitledigim çocuktan ayırarak sesin yoluna takip ederek göremediğim muavine akıttım..

Bu sesin dokusunu daha önce duyduğumu hatırladım.

"Kalkıyoruz hanimefendi lütfen yerinize geçin, zamani geldi."

Ellerimin üşüdüğünü hissettim, bunun dışardaki  soğuktan  mi yoksa içerde el sürdüğüm  camin bugusundan mi kaynaklandigini animsamaya calistim. Sesimdeki buğuyu temizleyerek, cömertçe:

"Beklediğim otobüsün bu olmadığını, yanlış bir yerde bulunduğumu " söyleyip ağır ağır kalabalığın karanlığında kayboldum.

İBRAHİM  DEMİRÖZ// YOLCU

08 ARALIK 2016


9 Kasım 2016 Çarşamba

Yokluğun  diyorum,  ya ulu yokluğun   olmasaydi, ne yapardim Tiryandafilya?



Ellerin diyorum-- hopp baska yerdesin Tiryandafilya.

Tebessüm ediyorum--, konu bilinmeyen denizde dalgalaniyor sayen(m)de.

Oturuyoruz sonra, sessizlik eslik ediyor durusuna, bakiyorum arkama haydi baska konu. buyur diyorum, başladın Tiryandafilya. Pencerenin yanina kalkip uzaklasiyorum aksam önüne karsilamak icin arkamdan bir fisilti yöneliyor kulagima, ayraci atilmis bir kitap gözüme ilişiyor ; uzanmak istememle "dokunma!!" nidasini hissetmem bir oluyor. Kutsal kitaptan asirdigim bir söz ediyorum, savuruyorsun küfrünü . Gülüyorum ....

Gözün gozlerimi yaliyor acele, kosup yanina segirtiyorum belki yumusarsin diye, buz gibi bahcede atili kalmis ve yazin gelmesini ozleme niyetiyle bekleyen tabure gibi islaniyorum evin icinde ve yaninda tiryandafilya.

" seni hic böyle gormedim, kendinde misin?" diyorum.

"Evet, kendimdeyim. Buda mi sorun?" diyerek cikisiyorsun.

Aliyorum tüyleri yolunmus bir bardak, birani tazeliyorum  ve beklenen gülümseme yanasiyor yanaklarina. Bu ulasilmaz durumundan cesaret alip biraz daha koyuyorum ve yine beklenen son, elinin/bileginin gücü yettigi noktaya kadar firlatiyorsun bardağı. Bense icimden: " başladı,durmaz artik" diyorum. Megerse icimden degil de disimdan diyormusum bir tokat da ben yiyorum...

Dedigim gibi seni hic böyle görmemiştim. İğrenç makyajini anlam vermeye calisiyorum ve yüzüne bakarak yarim gülümsüyorum, birde bu yetmezmis gibi kiyafetinin irite edici oldugunu söylüyorum, kasiniyorum tiryandafilya. Benden aldigin yarim gulumsemeyi simdi sen takiniyorsun, ne demek istedigini anlamamazliktan geliyorum. Biliyorum hic heyecan ve haz duymuyorsun, cantani alip kapıyı vurarak cikiyorsun disari. Patt!! Kal dememi bekliyorsan; üzgünüm, çünkü bunu istiyorum. Hala kufurlerini duyabiliyorum makamli sekilde. Arkandan " mahalleli duyacak yavas, baslatma küfürünü, sende!!" diyorum. Az once yanastigim pencereyi daha ozguvenli yaklasiyorum. Gidisini, salinisini, elini ayaklarini hakim olamamani görünce bir kahkaha patlatiyorum ve tabi ki de bir yumruk cama. Camın rengi kirmiziymis onu anliyorum..

Megersem herseyimiz aceleymis tiryandafilya, sevmemiz, sovmemiz, gelip gitmelerimiz, igrenc makyajin bile acelece yapilmisti, boyle avunarak eseliyorum seni.   "Sürtük" kelimesini arkandan yetistiriyorum
Kandirilmis gecelerde define arar gibi mutlu oluyorum bu sekilde,halbuki gozlerim dolmus olmaliydi bu saatlerde, kendime gelemeden bir de arkandan " haspa" iltifatimi özür mahiyetinde yolluyorum sana.

Iyi geceler dileyerek uzaniyorum yatagima; uykumda başlıyorum yoklugunu tatmaya.

IBRAHIM DEMIROZ / 09 KASIM 2016






 


17 Ekim 2016 Pazartesi

BaLiKeSiR



Balikesir deki hayalimdeki ev.. Bahcesini, terasini, cimlerini sevdigim... Hala hayalimde ama :)


11 Ekim 2016 Salı

Yangin Yagmurlari



Kizil gökyüzünden boşalan yağmur tanelerini hissedebiliyordu efsun. Kuş seslerini ozleyecegini aklinin ucundan bile gecirmemisti. Ruzgarin hızını yetisememenin mümkün olmadigini  anladiginda kendini haki renkli bir kafenin icerisinde bulmuştu. Ulu gökyüzü sanki önünde diz çökmüştü. Sessizlik ne fena bir seydi, hemen yani basinda duran koltuğa atti kendini, sabirsizlikla. Atmasiyla kendi sesini isitme curetiyle kahve siparisi vermesi bir olmuştu.

Bu zamana kadar var olmak istedigi bir yerde olamadigini fark etti. Siparisini beklerken aklindan binlerce kelime avazi ciktigi kadar bağırmalarini duymak istemiyorcasina onlarla ilgilenmedi. Ancak kahvesini getiren kadinla yüz yüze gelmesi gecikmedi.

- kahveniz hanimefendi?!

- "Teşekkürler, ne cabuksunuz "diyerek anlamsiz birkac sozcuk bırakmıştı agzindan.

-" yagmurun kesilmesini firsat vermek istemedim siparisinizi getirirken, böyle ogretmisti anneannem, calistigin yerde kahvenin ulasma denklemini es gecmemem gerektiğini söylemişti. Afiyet olsun" diyerek uzaklasmisti masadan... Efsun' a konusma firsati vermeden hizlica diger masayla ilgilenmeye baslamisti bile.

Efsun,bütün hayallerini yetismeye calisiyordu. Geceyi yirtarcasina gelen bu sozleri telefonunun calmasi bozmuştu. Arayan Ekin' di. Tartismalarinin üzerinden yalnizca birkac saat geçmiş olmasina ragmen kizginligi cok sicakti, hissedebiliyordu. Eliyle telefonu masanin öte tarafina itip kahvesinden bir yudum aldi. Sicakligi hissetmesiyle gozlerinden soguk yagmur tanelerini birakmasi bir olmuştu. Bes dakika öncesine  dönmek  istiyor; yapamiyor, çığlık atma teşebbüsü ise yan masadakilerin engeline takılıyordu. Neyse ki arama kesilmisti, sakinlesip etrafini göz gezdirdiginde kirmizi ve eflatun rengiyle bezenmis iki erkegin olayi anlama bakislarini daha da anlamli hale getirmek için telefonunu biraz daha öteye itti.

Hicbir zaman bir iyilik perisi olmak gibi niyeti olmamıştı, istemiyordu da... Zeki biri ise zaten olamamisti. Ancak sezgilerini guvenirdi, bir seyleri görmeden algılayabiliyor, insanlara karsi gerektiginde yalan söylemekten çekinmezdi. Bunlar ne kadar hassas ve savruk yalanlar olsa da ne kendi canini, ne de baskasinin canini yakacak düzeyde degildi. Uzun lafin kisasi bunlari hic hak etmemisti.. Ekin'i düşündü, onun hissettiklerini, hissetmesi gerekenleri hissetti. Ekinin sözlerini tahmin etmek hic zor olmuyordu efsun icin, ancak aklinin hicbir odacigina ekinin sozlerinin yerlesmedigini/ yerlestiremedigini fark etti. Sol ellerile saclarini arkaya savurarak boynunun ortaya cikmasini sağlamıştı. Artik hissedilebilir hale geldigini düşündü..

Diger eline telefonunu alıp ekin' e mesaj atmak istedi, istemsizce bir kac  kelime yazdi, duygusu mesaja gecmedi; ancak mesaj ekine geçmişti...Ani bir hareketle pencereyi acip firlatti telefonu, yagmurun altinda koşan  üç cocuk sevinçle  sahiplendi, yolda segirten daginik kelimeler icinde kalan telefona.

Efsun ise çoktan kahvesini alip yan masada üçüncü bir renk olmuştu...

IBRAHIM DEMIROZ / YANGİN YAGMURLARI

Yazarken dinlediğim müzik:


 https://youtu.be/OOHbnYreXkE 


5 Eylül 2016 Pazartesi

Eylül-2



Bir mevsim başlangıcından daha farklidir eylül. Tasmanin anlamini yeniden duzenledigin aydan ötesi bir durumdur. Eldekini ikiye bölüp tam cikarma cabasidir bu ulu ay.

"Yureginin götürdüğü yere git" sözü bu zamanda söylenmediyse eger, yazik olmustur. Hem söze hem de mevsime. Bakmanin berraklastigi, renklerin sabit kaldigini görür gibisin. Tanri ruhunu üfleyerek seni yaratti kabul; sarabi kirmizi rengini vermek kimin haddine o zaman. Birak renk bulsun zamani, belki bagrinda maviyi sakliyordu da sen karar vermissin rengin suretini.

Eyluldur insani maviyi hatirlatan ulu  orta zamanlarda. Tanrinin yarattigi çamuru renk vermeye calistigin an giz bozuluyor, dokunacagi renk cümbüşü kalmiyor/ yok oluyordu.

Eyluldur, insanlari sira sira dizme telasina giren. Buldugu her firtinayi eslestirme bu ayda.

Nefesin üzerinde nefesi, camurun yuceliginde arama. Eylül ortasi sonbaharın sahlanis zamanidir. Yetisebildigin yere kadar yaklas,sakla bu ayda.

05-09-2016


16 Nisan 2016 Cumartesi

Geceye övgü



Gel önce bir antlaşma imzalayalim seninle. Dokunabilecegin alanlari belirleyelim, ulasabilecegin.. Sonra savur sozlerini, kanirta kanirta kanat geceyi.

16-04-2016 / 01: 30


23 Şubat 2016 Salı

İlginç Tesadüf

Bugün eski sevgililerimden birinin nişanlısını gördüm. Bi kac saniye bakistik gectik. Insanlarin Neden modern, esnek, duru ve saydam bir şekilde yasayamadiklarina fark ettim. Düşman degiliz, ben onu baskasina; oda beni baskasina emanet etti. Hepsi bu.. Umarim olgunlasirsin beyefendi.

23-02-2016 / 19:21


22 Şubat 2016 Pazartesi

Kirmizi

Okuduğum satirlarda arıyordum, en kuytu koselerde; ancak nafileydi cabam(ız). Kirmizinin sıcaklığında kavruluyordun.

22-02-2016 / 23:50


Ritüel

İki ya da daha fazla dua seanslarinda sana  kavusabilegimi biliyordum. Birde aksam yemegi oncesi dinginliginde.

22-02-2016 / 23:40


18 Şubat 2016 Perşembe

Buluşma

Ele avuca sığmayan bir tanrı olusturdum kapı önünde. İçeri girmenin yasak olduğu kör bir sabaha ulasmama ramak kalmıştı

18- 02- 2016 / 23:00


Gizli Rüya

Seni damarlarimdan arındırmak içindi tüm çabalarim...Bir de rüyalarımda rahat uyumaktı.

18-02-2016 / 14:20


4 Şubat 2016 Perşembe

Kivrak ruhlar



İsigin uzayan tadını uzaktan duyabiliyordum. El degmeden yaratilmis; uyutmaya yeminli birer pamuk tarlasiydi yürüdüğüm devrik yollar.

05-02-2016 / 00:10


Kızıl Gölge



Gökyüzünü kızıla boyamak için güneşle yarışıyordun. Gece rengini kavuştu. Sen ise gölgeni.

04-02-2016 / 23:36


3 Şubat 2016 Çarşamba

Su

Bir ağacın altında kendimi dinlemeye baslayali iki yıl oldu. Emniyet kemerimdi toy bir köknar yapraklari. Cikarip sipatulami gotik bir resim yaptim, tadi olgunlasmis mavi su yuzeyine.

03-02-2016 / 20:10


30 Ocak 2016 Cumartesi

İsim



Biri size değer verdiğinde isminizi telaffuz şekli  bile yoğun ve değerlidir. Bilirsiniz ki adınız onun agzinda güvende.


26 Ocak 2016 Salı

Eşlik

Yanimdan kalkip yerine doğru  akustik bir hizda geçerken gozlerim eşlik etmişti sana,  yerini bulup oturuncaya kadar... Sonrasi malum..

26-01-2016 / 21:36


24 Ocak 2016 Pazar

AF...



Sac tellerinle bir köprü yapmistim gözlerinden  gözlerine  geçmek için... Bir de sırtını tanriya hediye sunup, bağışlanmak istemiştim.

24-01-2016 / 22: 20


22 Ocak 2016 Cuma

Buğu



En uzun neye inandin da yüzün buğular içinde kaldı. Sonra düşünmeyi bir kenara iterek şöyle devam etmistim : " ben eminim, sen de emin ol!"

22-01-2016 / 23:36


20 Ocak 2016 Çarşamba

Yay



Yay ne kadar gerginlesirse duygularim o derece sakinlesiyordu. Ele avuca sığmayan düşüncelerim zihninde birer yemden ibaretti.

20-01-2016 / 18:09


Kayip

Gittigin hangi nokta seni kaybolmayi alistirmissa, oraya git.

20-01-2016 / 15:36


18 Ocak 2016 Pazartesi

Kibar bir antlaşma

Ahitlesmek yeterli gelir miydi, lüks bir sigara dumani altinda? Düşler, bir ankara sabahi kadar sade; geceden kalma yarı  dolu bir kalp gibi ritimsizdi .

18-01-2016 / 22: 01


İstanbul



Sehirler, insanlara yakışır mi pek  bilenmez; ama bazı insanlar bu özel  şehirlere çok güzel  yakışır.. İstanbul mesela. "Istanbul gibi kokmak" deyimi bu güne kadar dile gelmemişse eğer, sırf rengine bürünebilecegi biriyle karsilasma olasılığı düşük olduğunu bildiği, onunla karsilasinca da alelacele tepki vermenin toyluguna düşmemek  içindir.

18-01-2016 / 16:59


17 Ocak 2016 Pazar

Bir masal dinletisi...



Her akşam bıraktığım yerde buluyorum seni. Elimi nereye atsam, hangi esya/ canli/ olgu' yu düşünsem ardindan sen çıkacakmış gibi oluyorum. Bir de sabah kalkarken yasadigin mahmurluk aklima gelmesi de cabasi... En iyisi sen biraktigim yerde durma, yasatman gereken duygularin beklememeli. Kimse bundan mahrum birakilmamali. Yasayan da " iyi ki hayatima girdin" deme lüksüne kavuşup, yoluna devam etmeli... Şükürler bile yetmezken sana; seni düşünmek/ hayal kurmak, kimin haddine?!

17-01-2016 / 23:30


Ses

İlmek ilmek sevgi akan parmak uçlarında yasiyordum; bir de duymayı  alıştığım kaygan ses tellerinde

17-01-2016 / 23:23


Aşk



Gerçek aşk sessizdir. Gürültü patırtıdan uzak.

17-01-2016 / 09:00


16 Ocak 2016 Cumartesi

Renk bulmacasi



Ressam, tuvalini sakin  bir renk karıştırdı.Resmin Hayalleri zihninde  caba sarf ediyor; bir türlü yap-boz eskizi içindi eksik kalan kehribar rengini bulamiyor/ariyor/özlüyordu.

16-01-2016 / 20:03


Nefes aralığında bir yasam

Nefesin, Sadik bir bakış aralığı içine gizlenmiş  duruluk kadar çetin; umursamaz gölge ruhlu sevgi gibi acimasizdi...

16-01-2016 // 15:48


Anarşist gülümseme

İyiliğin emrettiği anarşist duygular tanıyorum. Bir de yasayan ölümsüz gülümsemeler.

16-01-2016 / 14:45


3 emir



Tanrinin ulasamadigi her insana dokunmak isterdim, bir de termometre bulundurmak tabi.. Görüp  etkilenmeden yasamak ne aci!

16-01-2016 / 10:00


13 Ocak 2016 Çarşamba

Gölgeler/Suretler

Gölgeler duvarda yalpalarken ses daha bir gür  çıkar. Gaz lambasi ancak bu derece keskin/kurnaz yaratirdi alevini. Öbek Öbek toplanirdi mavi sözcükler, düğümlerdi seni

13-01-2016 // 23:45

Eski defterde yeni sayfa

Yeni bir sayfa acarsin kendine, mutlu ve huzurlu hissedersin; ne de olsa kendince oluşturduğun bir karar alip uygulamak gibi eylem az bulmussundur hayatinda. Unuttugun bir sey vardi, eski defterlerde yeni sayfa acamassin!! İste bunu unutmustun, caresizce beklersin kefaretin olgunlasmasini

13-01-2016 / / 23:30

2. Elden yol



Vardığımda yol ikiye ayrilmisti. Ayak izleri en az olani sectim.

13-01-2016 / 23: 23

12 Ocak 2016 Salı

Derin Siyahta Kurgu...



Siyah bir perdenin gölgesinden bakip ilerleyebilmeli insanoğlu. Zihinler böyle ıssız gecelerde kafalarinin arkasindaki çöplüğe doğru sürükler de anlayamassin düşüncelerin hangi çekmece altlarinda gizli oldugunu. Pencereyi kapatinca kalbini de kapattigini zannedersin, insan sevgisinin sadece soyutlamaya düşündüğü vakitler saklidir, perde arkasina yaslanmis karanlikta ve ayisigi girmeyen kalp cekmecelerinde...

12-01-2016 / /  23:23

Düş salincagi

Göz bebeklerinden aşağıya sarkmak degil de; basini gökyüzünü cevirip  ortalığı tebessümlere boğmani kiskanir/ kizardim, içten içe...Heba ettiğini düşündüğün her ne varsa geri kazandirmak isterdim.Bir de  taze bir çiğ damlasi birakmak, avuç içine...

12-01-2016 / / 21:00

Tapinak



Ikona kirici olmakti seninle gecirilen zaman. Firavun duymasin isterdik,görmesin... hissedip dudaklarimizi iki karşı yakadan, nefesin kaybolurdu.Acmayi denerdik labirentleri, firavun uyanirdi, yok olurduk.

12/01/ 2016 -.- 19:00

Iki renk

Iki renk vardi aklinda ve avuclarinda. Biri mavi digeri ise kirmiziydi. Cok sevdi onlari. Onlarinda birbirini sevmesini diledi... Avuçlarında karistirdi renklerin kokusunu.. Ortaya cikan manzarayi kalbi degil; midesi bile kaldiramamisti.. Anladi masum rengi ve kiymetini...

12 ocak 2016...

Belirsiz akis

Her seyi ozetleyebilirsin aslinda... Küçük bir duygu duraginda saniyenin yuzde biri kadar bekleyebilirsek/ bekleyebilseydik. Onceden yasanti dedigimiz sosyal sohbetlerden siyrilip, iç monologlarimiz vardi. Bizi anlayan sozsuz duygular. Yok oldu onlar. Simdiki dusunce yoksunluklari birer derin yariklar olusturmus durumda, aciz bir köprü devsirmek istiyor hayat, elinden geldigince de cabuk..

12 Ocak 2016 / 13:31

1 Ocak 2016 Cuma

Raydan Çıkan Masumiyet

Kendimi siradan bir sabahin koynuna birakiyorum. Bu bana icimdeki ucurumlardan asagiya sarkmami sebeb oluyor. Gozlerimi de pesi sira, bu da yetmezmis gibi dusuncelerimide pesinden boca ediyorum. Saat sabahin taze isiklarinin tenime nufuz ettigi zaman araligi... Mutfakta oglumun kahvalti yaparken izledigi cizgi film sesini duyuyorum. Gunun kaliplasmis ritueline yapmis olmanin rahatligiyla bende ogluma ortak oluyorum. Kahvalti masasinda henuz okula yeni baslayan, daha da otesini hayal kurarak hayat sartlarinin zorlugunu ustunde hissetmeye ramak kalmis bir cocuk yetistigini goruyorum.

Yari catal gürültüsü, yari konusma rutinimizden sonra karnimizin doydugunu hissediyorum. Oglum, heyecanli bir sekilde gozlerimin icinde kayboluyor; ben de oglumun gozbebegi cukurluklarinda babasi oldugunu dusundugum ahmeti goruyorum. Bugun ahmetin yanina gidecegimizi kahvaltimi hizli ve heyecanli yapmam ele veriyor. Ayda bir acik goruse gitme hakkimizin oldugunu dilim dondugunce ona anlatiyorum. Oglum selim de kelimelerin anlamlarini ve kurallarin anlamsizligini dusunerek direk sonuca odaklaniyor. " gidiyoruz!!" diye bir ciglik atip masadan apar topar kalkmasi ve üzerine giyinme telasina kapilmasi bir oluyordu. Ben ise oturduğum yerde kalakalmistim... Dusuncelerim coktan yola çıkmış olacak ki kendimi bir anda ayakta buluyorum. Bir kac tabagin yerlerini sari yemek masasinin uzerinde gereksiz oynattiktan sonra aldigim yere tekrardan geri birakiyorum.. Uzerimde bir urperti, cezaevine girmesi gereken kisinin ben olmam gerektigini düşünüyorum. Gozlerimi pencereden gunese cevirmemle, goz kapaklatimi kapatmam bir oluyor. " insan en çok vicdanının sesini gormezden gelmek istiyor" diye içimden kendimi teselli ediyorum. Derin bir nefes alip lavaboya yoneliyorum, yarisi su dolu bardagi icip icmeme kararsizligini agzima bir yudum su alip yutmayarak percinliyorum.


Iyi bir anne oldugum pek soylenemez biliyorum. Ozellikle otuzlarimin ortasina dogru geldigimde bunu anlamis olmam benim icin biraz can sıkıcı oldugunu dusunuyorum. Ne de olsa kocami aldattim ve kefaretini esim hapse girerek; ben ise icimdeki gorunmeyen duvarlara kendimi hapsederek cezamı çektiğimi dusunuyorum. En kotusu de toplumsal cezalardi. Yeteri kadar caydirici baska hicbir ceza bu kadar etkili olamazdı. Sokaga ciktigimda üzerime çevrilen bakislarin keskinliginden ne kadar kalin bir zırh giysemde kurtulamayacagimi biliyordum. Ben de onlarin gozlerine hos gelmeye calisarak ruhlarini oksamaya tercih etmistim. Bana ulasmak isteyip de ulasamamalari onları ne kadar cildirttiginin farkindaydim. Ne de olsa o kadar yaftayi yemek bosa harcanmamaliydi, hakkini vermeliydim.


Oglum selimin aniden mutfaga girerek : " ben hazirim anne, artik cikabiliriz" sozuyle bir anda irkilmistim. Uzerimi nereden yapistigi belli olmayan ağırlığı attim, yüzümü gülüşumle örterek oglumu kucagima aldim, yanaklarindan öptüm. "Peki bende simdi hazirlaniyorum bebegim" diyerek yatak odasinin yolunu tuttum.


Nasil hazirlanmaliydim karar veremedim. Ahmet sekiz aydir iceride yatarken her görüşme günü gelip ayni telasa kapildigimda, hic degismeksizin ayni ruh haline burunuyordum. Düğüne gidermis gibi hazirlanmak istediysemde hos bir davranis olmayacagini karar kildim. Daha sonra guzel giyinerek kocamin : " icerde yattigima degiyorsun be surttuk" diye ic gecirmesini istedim. Dolaptan parlak  kirmizi elbisemi ve siyah topuklu ayakkabılarımi cikarttim. Saat ona geliyordu, ne kadar da hizli haraket ediyordu akrep ve yelkovan...siyah saclarimi topladim, rujumu ve parfümü de tamamlayip hazir oldugumu hissettim. Aynaya bakip : " Hic degismeyeceksin nermin" diyerek yüzümde olusan yarı tebessümü de aynada bırakarak oglumun yanina gectim. " hadi cikalim selim, beklenen vakit geldi" deyip oglumun ellerinden tutarak kapinin esigine geldim. Icerde biri kalmis gibi aynadaki tebessumu de salona atarak kapiyi kilitleyip kendimizi dogruca lanet olasica sokaga attik...


Beni yakip kavuran dusuncelerim mi yoksa gunesin bogucu sicakligi mi tam kestirememistim. Ev ile taksi duragi arasindaki mesafe benim icin sirat koprusu veya podyum da olmak gibi bir seydi.  Insanlarin üzerimde biraktigi özel bakislarini hissetmeye basladigimda selimin ellerinden daha sıkı kavradigimi fark ettim. Hemen yakinimda beliren sessiz bir kose fark edip nefes alma gereksinimi hissetmistim. Omzumdaki cantanin gittikce agirlastigini, pazar dönüşü kadinlarin ellerindeki meyve posetlerini görünce anladim. " gozlerinden anilar tasan kadinlar" diye ic cekerek selam verdim kadinlara.tabi ki almadilar selami mi... Kendimde ne kadar bela bulduysam bu sokak aralarinda kesfetmistim! Farkindaydim bunun.. Ahmet bile soylerdi : " Tanimsizligin ancak sokak aralarinda yürürken belli oluyor, nermin." demisti bir keresinde. Bazen elime gecmeyen bir mektubun huzursuzlugunu yasadigim oluyordu. Sadece o mektubun sahibini merak ediyor; ve bunu yoldan gecen herhangi birinin nefes araliklari arasinda düşüncelerine kilitleyip gidiyordum. Bir akinti cikmasini diledim, beni hizlica duraga suruklemesini, sürüklemekte kalmayip dogrucaAhmetin kaldigi cezaevine ulastirmasini diledim. Yapmis oldugum dua kabul olmus olacak ki hicbir soze karismadan - ya da zorunlu duyamazlik da denilebilir -  duragin dibinde bitiverdim. " hazirim ben hakan, hadi götür bizi akintinin son demine dogru" dememe ragmen hakan : " anlamadim nermin?! " diye cevap verince bende : " ahmetin yanina gidiyorum" sozu sessiz, berrak ve seffaf bir sekilde cikivermisti.  Selim ve ben arka koltuga aturmamizla hakanin amansiz hareketi bir olmustu. Yaklasik yarim saatlik bol sarsintili ve hulyali bir yolculuktan sonra taksinin ani, sert ve amacsal bir fren sesiyle gozlerimi onumdeki camdan, arabanin dikiz aynasina cevirmem bir olmustu. Hakanin: geldik nermin, beklememi ister misin? " sorusuna " hayir, bekleme don sen... Biz yolunu buluruz gelmesinin" diyerek arabadan hizlica indim. Bu kez selimin elini tutmayarak kendimi ceki duzen vermeye basladim. Giristeki guvenlik sorgusundan sonra kendi icimdeki demirleri gecici olarak kaldirarak gerceklerle yuzlesmeye basladim. Ara sira oglumun heyecanli ve merakli sorularini hizlica , anlamsizca cevaplar vererek gecistiryordum. Saatin ogleye yaklastigini bekleme odasina gectigimde fark ettim. Bu ahmetle üçüncü buluşmamız olacak, muhtemelen de son gorusmemiz .. Hissediyordum bunu.. Benim animsamam gereken duygular vardi, orda yasayip onlari ceki duzen vermeliydim. Ahmetin bekleme salonuna gelmesiyle ogluna sarilmasi bir oldu.onu öpüp koklamasi, dokunmasi, ellerini saclarinda gezdirmesi elimde olmadan heyecana kapilmama sebeb olmustu. Benimle goz göze gelmekten kacinarak tum sevgi yoğunluğunu ogluna yöneltiyordu.


Bir çiçeğin dibine bakarken yasadigim yoğunluğu, kocamin operken cikardigi sesden alabiliyordum. Amansiz bir seydi. Kimiltisizca bekleyen sakin bir gerçeği bir anda soyleyiverdim. " bir daha buraya gelmeyecegim Ahmet, bil istedim. Cocugu da annene bırakırım.." diye bir cirpida soyleyiverdim. Sadece " peki, ne istersen onu yap. Her zaman ki gibi" diyerek yarim bir tebessüm birakmisti ahmet.

Kendi hikayemi kendim yazacaktim. Ben bile kendime bir hikaye sakladigima supheliydim oysa. Çektim gittim oradan, birgün kendimden bile gidecektim, tamamen kendimden gectigimde; ozumu bulacaktim. Bugün bunu hissetmistim, ardima dahi bakmadim.


İbrahim Demiroz// Raydan Çıkan Masumiyet.